Kafkasya “yol haritası”; Avrupa’ya “kestirme yol”…

Ermenistan’da 1998-2008 arasında 10 yıl Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Vartan Oskanyan, “Türkiye fırsat kaçırma fırsatını kaçırmıyor” hükmünü vermekte galiba acele etmiş. O başlıkla kaleme aldığı yazısı 23 Nisan tarihli Lübnan Daily Star gazetesinde yayımlandı.

Haberin Devamı

Oskanyan, yazısına İsrail’in büyük devlet adamı olarak kabul eden eski dışişleri bakanlarından Abba Eban’ın “Filistinliler hiçbir zaman fırsat kaçırma fırsatını kaçırmadılar” sözüyle başlayıp, onun kastettiğini Türkiye-Ermenistan ilişkilerine uyarlıyordu.

“Türk-Ermeni ilişkileri içerikten ziyade jestlere dayanıyor. Gerçekten de, Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın en son açıklamaları Türkiye’nin daha normal ikili ilişkiler kurulmasından bile yan çizmekte olduğuna ipucu teşkil ediyor” görüşünü dile getiren Oskanyan, yazısında bir de şu anekdotu iletiyordu:

“Türkiye’nin dışişleri bakanı olduğu sırada Gül ile 2003’teki ilk görüşmemde, Türkiye’nin Ermenistan-Türkiye ilişkilerine Azerbaycan-Ermeni ihtilafına bağlamaktan yarar görmediğini kabul ettiğini belirterek, Türkiye’nin bütün komşularıyla normal ikili ilişkiler kurmak istediğini söylemişti. Bu benim kulaklarıma hoş bir müzik olarak gelmişti ve bunu kendisine bildirdim. Ama Azerbaycan baskısı sürdü ve Türk politikası değişmedi…”

Haberin Devamı

Oskanyan’ın yazısı 23 Nisan’da basılmış olduğuna göre daha önce kaleme alınmış olmalı. Hayat, bizim bölgede genellikle hızlı akıyor. Nitekim, 22 Eylül gece yarısına yakın bir saatte, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan bir açıklama yapıldı. Açıklamada, “Türkiye ile Ermenistan, İsviçre’nin arabuluculuğunda, ikili ilişkileri normalleştirmek, iyi komşuluk ve karşılıklı saygı çerçevesinde geliştirmek ve bu suretle tüm bölgede barış, güvenlik ve istikrarı ileri götürmek amacıyla yoğun çaba göstermektedirler. İki taraf, bu süreçte somut ilerleme sağlamış ve ikili ilişkilerinin her iki tarafı da tatmin edecek şekilde normalizasyonu için kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık kalmışlardır. Bu çerçevede, bir yol haritasi belirlenmiştir. Üzerinde mutabık kalınan bu zemin, devam eden bu süreç için olumlu bir perspektif sağladı” deniyor.

Açıklama yapılırken, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ali Babacan, üç saat süren uzun bir toplantıdaydılar. Eş zamanlı olarak, benzer bir açıklama Ermenistan tarafından da yayımlandı. İsviçre tarafından da.

Haberin Devamı

Ve, dün Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, bu açıklamalara bir “destek açıklaması” yayımladı.

***              ***               ***

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

1. Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci, önüne geçilmez bir doğrultuda ilerliyor. Dörtlü (Türkiye, Ermenistan, İsviçre, ABD) açıklamaları bu olguyu belgeliyor. Azerbaycan’ın son günlerde pek de haklı bir gerekçeye dayanmadan Türkiye’ye yönelik gereksiz ve olumsuz kampanyası, Türkiye’nin “stratejik” dış politika adımını atmasını frenleyememiştir.

2. Bu açıklamaların zamanlamasına, seçilen sözcüklere (wording) ve “ruhu”na bakıldığında ve bugünün 24 Nisan olduğu hesaba katıldığında, ABD Başkanı Barack Obama’nın “soykırım” nitelemesini kullanmayacağı ve Türk-Amerikan ilişkilerinde bir “yol kazası”na imkân verilmeyeceği anlaşılmıştır.

Haberin Devamı

3. Türkiye-Ermenistan normalleşmesinin bir “yol haritası” üzerine hareket etmesi, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ sorununda bir “ilerleme” ile “paralel hareket edilmesi”ni zımnen öngörmektedir. Böylece, Karabağ sorununa ilişkin “ilerleme”yi de teşvik eder bir mahiyettedir. Karabağ’da ilerlemenin bir “ön şart” olduğu söylenmeden, böyle bir ilerleme yönünde kendiliğinden bir “teşvik unsuru” sağlanmış olmaktadır.

Bu noktada, “yanlış bir değerlendirme”den yola çıktığını belirttiğimiz Vartan Oskanyan’ın yazısının son bölümü dikkate değer bir gözlemde bulunuyor. Oskanyan şöyle yazmış:

“Sınırı kapalı tutmak Yukarı Karabağ ihtilafını çözmeyecek. Tersine, bir açık sınır ihtilafın çözümünü kolaylaştıracak, zira bu herhangi bir şey için bir al-ver durumunu getireceği ya da şartlar koşulmuş olduğu için değil, açık bir sınır tüm komşulara yönelik adil bir konumda bulunmayı sağlayacağı için… Bir uzlaşma ortamı tehditler ve şantajdan arınmış bir bölgesel ortamı gerektirir. Türkiye, bu ihtilafta dengeyi bir taraf yönünde değiştirmeden, her iki taraf da özellikle güvenlik konularında daha uyumlu davranmak zorundadırlar. Yukarı Karabağ ihtilafı güvenliğe ilişkindir. İki hasım devlet arasında sandviç gibi sıkışmış durumdaki Ermenistan’ın, güvenlik uzlaşmalarına gitmesi ve bunu yapabilmesi beklenemez. Sınır kapama hasmane bir davranıştır. O sınırı açmak ise normal bir bölgesel ortam yaratmak anlamına gelir. Tarih, Türkiye’ye bölgesel ilişkileri yeni bir düzeye taşımak fırsatını sunuyor. Ve bir Yukarı Karabağ çözümü için beklemek hiçbir şekilde bir çözüm değildir. Sadece bir fırsatı daha kaçırmaktır.”

Haberin Devamı

Gerçekten de, Karabağ konusunda ilerleme imkânı, Türkiye-Ermenistan normalleşmesinin “yol haritası” ile artmıştır. Esasen, Azerbaycan ile Ermenistan arasında Minsk grubu öncülüğünde yapılan görüşmelerde Karabağ ile Ermenistan arasındaki koridorun genişliği, Azerbaycan’ı işgal altındaki 5 bölgesinin iadesi gibi konularda, iş, teknik ayrıntıların görüşülmesine geldi. Hatta, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in geçen hafta Moskova’da Karabağ ile Ermenistan anakarasına bağlayacak “Laçin koridoru”nun Ermenistan’a bırakılmasını kabul noktasına geldiği bile basına yansıdı.

***               ***                  ***

Türkiye açısından bakıldığında Türkiye-Ermenistan normalleşmesi, Karabağ’da çözüm ön şartına bağlanmamakla birlikte, o alandaki ilerleme ile “paralellik” yaklaşımına bağlanmış durumda. Bu noktada, Amerikan Dışişleri açıklamasının sözcüklerine dikkat etmek gerekiyor.

Haberin Devamı

ABD Dışişleri Sözcüsü Robert Wood, yazılı açıklamada (yani, ayak üstü bir soru üzerine yapılmış sözlü bir açıklama değil, o bakımdan daha önemli) “ABD’nin öteden beri pozisyonu, normalleşmenin ön şartsız ve makul bir zaman diliminde gerçekleşmesi olmuştur” diyor ve ekliyor: “Ermenistan ve Türkiye’yi üzerinde anlaştıkları çerçeve ve yol haritasına uygun şekilde ilerlemeye davet ediyoruz.”

Sihirli kavram haline dönüşen “yol haritası”nda bir “paket yaklaşım” söz konusu. Buna göre, diplomatik ilişkilerin kurulması amacıyla Türkiye ile Ermenistan arasında bir “hükümetlerarası konferans” oluşturulması tasarlanıyor. Oluşturulacak alt-komisyonlar, sınır kapılarının işler hale getirilmesi –yani kara sınırının açılması-, kapılarda gümrük düzenlemeleri, doğrudan ekonomik ilişkiler kurulması, mal ve yolcu geçişi için anlaşmaların hazırlanması, uçak ve tren seferlerinin düzene sokulması, diplomatik temsilciliklerin karşılıklı olarak açılması gibi ayrıntıları belirlemek görevini üstlenecekler.

Diplomatik ilişkiler önce “akredite büyükelçiler” ile başlatılacak. İki yıl içinde, karşılıklı başkentlerde “yerleşik büyükelçiler” ve açılacak konsolosluklar için altyapı hazırlanacak. Bu adım “tam normalleşme”nin ardından gelecek.

Bir de Türkiye’nin talebi olan “ortak tarih komisyonu” oluşturulacak.

Bunlar “yol haritası” sözcüklerinin anlamına uygun biçimde bir “süreci” ifade ediyor. “Süreç”, Karabağ konusunda ilerlemeyi de zorlayacağı için, Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde “paralellik yaklaşımı” korunmuş olacak.

Azerbaycan’ın “tepki tonu”nun düşmesinden, “yol haritası”nın yol alabileceği izlenimini edinmek mümkün. Azerbaycan Dışişleri Sözcüsü İlhan Poluhov, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine ilişkin olarak “Her bağımsız devletin başka devletlerle ilişki kurma hakkı var” dedi ve “Azerbaycan tarafı, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini ve sınırların açılmasını sadece, Ermeni askeri birliklerinin Azerbaycan topraklarından çekilmesine paralel olarak gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyor” diye ilâve etti.

Bir sorun yok. Türkiye de, zaten, öyle düşünüyor ve öyle de düşünüyordu.

Asıl ilginç olan husus, Azerbaycan sözcüsünün “Türkiye’nin Ermenistan ile müzakereler konusunda Bakû’yu bilgilendirip bilgilendirmediği” sorusuna “Tarafların sürece ilişkin bilgi alışverişinde bulunduklarını” söylemesi. Günlerdir, haftalardır biz de bunu böyle yazıyor, böyle söylüyorduk.

Türkiye-Ermenistan normalleşmesi, tarihin, coğrafyanın, 21.Yüzyıl’ın, günümüz şartlarının kaçınılmaz bir adımıdır.

Elindeki “yol haritası” ile Türkiye’nin Kafkasya yolu açık olsun.

Bilelim ki, o yıl, Türkiye’nin uluslararası sistem üzerindeki Avrupa yolculuğunda da “kestirme yol”dur…Oskanyan, yazısına İsrail’in büyük devlet adamı olarak kabul eden eski dışişleri bakanlarından Abba Eban’ın “Filistinliler hiçbir zaman fırsat kaçırma fırsatını kaçırmadılar” sözüyle başlayıp, onun kastettiğini Türkiye-Ermenistan ilişkilerine uyarlıyordu.

“Türk-Ermeni ilişkileri içerikten ziyade jestlere dayanıyor. Gerçekten de, Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın en son açıklamaları Türkiye’nin daha normal ikili ilişkiler kurulmasından bile yan çizmekte olduğuna ipucu teşkil ediyor” görüşünü dile getiren Oskanyan, yazısında bir de şu anekdotu iletiyordu:

“Türkiye’nin dışişleri bakanı olduğu sırada Gül ile 2003’teki ilk görüşmemde, Türkiye’nin Ermenistan-Türkiye ilişkilerine Azerbaycan-Ermeni ihtilafına bağlamaktan yarar görmediğini kabul ettiğini belirterek, Türkiye’nin bütün komşularıyla normal ikili ilişkiler kurmak istediğini söylemişti. Bu benim kulaklarıma hoş bir müzik olarak gelmişti ve bunu kendisine bildirdim. Ama Azerbaycan baskısı sürdü ve Türk politikası değişmedi…”

Oskanyan’ın yazısı 23 Nisan’da basılmış olduğuna göre daha önce kaleme alınmış olmalı. Hayat, bizim bölgede genellikle hızlı akıyor. Nitekim, 22 Eylül gece yarısına yakın bir saatte, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan bir açıklama yapıldı. Açıklamada, “Türkiye ile Ermenistan, İsviçre’nin arabuluculuğunda, ikili ilişkileri normalleştirmek, iyi komşuluk ve karşılıklı saygı çerçevesinde geliştirmek ve bu suretle tüm bölgede barış, güvenlik ve istikrarı ileri götürmek amacıyla yoğun çaba göstermektedirler. İki taraf, bu süreçte somut ilerleme sağlamış ve ikili ilişkilerinin her iki tarafı da tatmin edecek şekilde normalizasyonu için kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık kalmışlardır. Bu çerçevede, bir yol haritasi belirlenmiştir. Üzerinde mutabık kalınan bu zemin, devam eden bu süreç için olumlu bir perspektif sağladı” deniyor.

Açıklama yapılırken, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ali Babacan, üç saat süren uzun bir toplantıdaydılar. Eş zamanlı olarak, benzer bir açıklama Ermenistan tarafından da yayımlandı. İsviçre tarafından da.

Ve, dün Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, bu açıklamalara bir “destek açıklaması” yayımladı.

***              ***               ***

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

1. Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci, önüne geçilmez bir doğrultuda ilerliyor. Dörtlü (Türkiye, Ermenistan, İsviçre, ABD) açıklamaları bu olguyu belgeliyor. Azerbaycan’ın son günlerde pek de haklı bir gerekçeye dayanmadan Türkiye’ye yönelik gereksiz ve olumsuz kampanyası, Türkiye’nin “stratejik” dış politika adımını atmasını frenleyememiştir.

2. Bu açıklamaların zamanlamasına, seçilen sözcüklere (wording) ve “ruhu”na bakıldığında ve bugünün 24 Nisan olduğu hesaba katıldığında, ABD Başkanı Barack Obama’nın “soykırım” nitelemesini kullanmayacağı ve Türk-Amerikan ilişkilerinde bir “yol kazası”na imkân verilmeyeceği anlaşılmıştır.

3. Türkiye-Ermenistan normalleşmesinin bir “yol haritası” üzerine hareket etmesi, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ sorununda bir “ilerleme” ile “paralel hareket edilmesi”ni zımnen öngörmektedir. Böylece, Karabağ sorununa ilişkin “ilerleme”yi de teşvik eder bir mahiyettedir. Karabağ’da ilerlemenin bir “ön şart” olduğu söylenmeden, böyle bir ilerleme yönünde kendiliğinden bir “teşvik unsuru” sağlanmış olmaktadır.

Bu noktada, “yanlış bir değerlendirme”den yola çıktığını belirttiğimiz Vartan Oskanyan’ın yazısının son bölümü dikkate değer bir gözlemde bulunuyor. Oskanyan şöyle yazmış:

“Sınırı kapalı tutmak Yukarı Karabağ ihtilafını çözmeyecek. Tersine, bir açık sınır ihtilafın çözümünü kolaylaştıracak, zira bu herhangi bir şey için bir al-ver durumunu getireceği ya da şartlar koşulmuş olduğu için değil, açık bir sınır tüm komşulara yönelik adil bir konumda bulunmayı sağlayacağı için… Bir uzlaşma ortamı tehditler ve şantajdan arınmış bir bölgesel ortamı gerektirir. Türkiye, bu ihtilafta dengeyi bir taraf yönünde değiştirmeden, her iki taraf da özellikle güvenlik konularında daha uyumlu davranmak zorundadırlar. Yukarı Karabağ ihtilafı güvenliğe ilişkindir. İki hasım devlet arasında sandviç gibi sıkışmış durumdaki Ermenistan’ın, güvenlik uzlaşmalarına gitmesi ve bunu yapabilmesi beklenemez. Sınır kapama hasmane bir davranıştır. O sınırı açmak ise normal bir bölgesel ortam yaratmak anlamına gelir. Tarih, Türkiye’ye bölgesel ilişkileri yeni bir düzeye taşımak fırsatını sunuyor. Ve bir Yukarı Karabağ çözümü için beklemek hiçbir şekilde bir çözüm değildir. Sadece bir fırsatı daha kaçırmaktır.”

Gerçekten de, Karabağ konusunda ilerleme imkânı, Türkiye-Ermenistan normalleşmesinin “yol haritası” ile artmıştır. Esasen, Azerbaycan ile Ermenistan arasında Minsk grubu öncülüğünde yapılan görüşmelerde Karabağ ile Ermenistan arasındaki koridorun genişliği, Azerbaycan’ı işgal altındaki 5 bölgesinin iadesi gibi konularda, iş, teknik ayrıntıların görüşülmesine geldi. Hatta, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in geçen hafta Moskova’da Karabağ ile Ermenistan anakarasına bağlayacak “Laçin koridoru”nun Ermenistan’a bırakılmasını kabul noktasına geldiği bile basına yansıdı.

***               ***                  ***

Türkiye açısından bakıldığında Türkiye-Ermenistan normalleşmesi, Karabağ’da çözüm ön şartına bağlanmamakla birlikte, o alandaki ilerleme ile “paralellik” yaklaşımına bağlanmış durumda. Bu noktada, Amerikan Dışişleri açıklamasının sözcüklerine dikkat etmek gerekiyor.

ABD Dışişleri Sözcüsü Robert Wood, yazılı açıklamada (yani, ayak üstü bir soru üzerine yapılmış sözlü bir açıklama değil, o bakımdan daha önemli) “ABD’nin öteden beri pozisyonu, normalleşmenin ön şartsız ve makul bir zaman diliminde gerçekleşmesi olmuştur” diyor ve ekliyor: “Ermenistan ve Türkiye’yi üzerinde anlaştıkları çerçeve ve yol haritasına uygun şekilde ilerlemeye davet ediyoruz.”

Sihirli kavram haline dönüşen “yol haritası”nda bir “paket yaklaşım” söz konusu. Buna göre, diplomatik ilişkilerin kurulması amacıyla Türkiye ile Ermenistan arasında bir “hükümetlerarası konferans” oluşturulması tasarlanıyor. Oluşturulacak alt-komisyonlar, sınır kapılarının işler hale getirilmesi –yani kara sınırının açılması-, kapılarda gümrük düzenlemeleri, doğrudan ekonomik ilişkiler kurulması, mal ve yolcu geçişi için anlaşmaların hazırlanması, uçak ve tren seferlerinin düzene sokulması, diplomatik temsilciliklerin karşılıklı olarak açılması gibi ayrıntıları belirlemek görevini üstlenecekler.

Diplomatik ilişkiler önce “akredite büyükelçiler” ile başlatılacak. İki yıl içinde, karşılıklı başkentlerde “yerleşik büyükelçiler” ve açılacak konsolosluklar için altyapı hazırlanacak. Bu adım “tam normalleşme”nin ardından gelecek.

Bir de Türkiye’nin talebi olan “ortak tarih komisyonu” oluşturulacak.

Bunlar “yol haritası” sözcüklerinin anlamına uygun biçimde bir “süreci” ifade ediyor. “Süreç”, Karabağ konusunda ilerlemeyi de zorlayacağı için, Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde “paralellik yaklaşımı” korunmuş olacak.

Azerbaycan’ın “tepki tonu”nun düşmesinden, “yol haritası”nın yol alabileceği izlenimini edinmek mümkün. Azerbaycan Dışişleri Sözcüsü İlhan Poluhov, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine ilişkin olarak “Her bağımsız devletin başka devletlerle ilişki kurma hakkı var” dedi ve “Azerbaycan tarafı, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini ve sınırların açılmasını sadece, Ermeni askeri birliklerinin Azerbaycan topraklarından çekilmesine paralel olarak gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyor” diye ilâve etti.

Bir sorun yok. Türkiye de, zaten, öyle düşünüyor ve öyle de düşünüyordu.

Asıl ilginç olan husus, Azerbaycan sözcüsünün “Türkiye’nin Ermenistan ile müzakereler konusunda Bakû’yu bilgilendirip bilgilendirmediği” sorusuna “Tarafların sürece ilişkin bilgi alışverişinde bulunduklarını” söylemesi. Günlerdir, haftalardır biz de bunu böyle yazıyor, böyle söylüyorduk.

Türkiye-Ermenistan normalleşmesi, tarihin, coğrafyanın, 21.Yüzyıl’ın, günümüz şartlarının kaçınılmaz bir adımıdır.

Elindeki “yol haritası” ile Türkiye’nin Kafkasya yolu açık olsun.

Bilelim ki, o yıl, Türkiye’nin uluslararası sistem üzerindeki Avrupa yolculuğunda da “kestirme yol”dur…

Yazarın Tüm Yazıları