Paylaş
Bu soru, aylardır Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir askeri harekatını kastederek soruluyor.Böyle bir niyet yok iken soruluyordu, F-4 uçağının düşürülmesinden sonra haydi haydi sorulur ve soruluyor zaten.
Bu konularla ilgili herkese sorulduğu gibi, bana da, birkaç gün önce soranlar oldu: Suriye’ye girecek miyiz?
“Sanmıyorum” dedim. Benim kanaatim, Türkiye’de Suriye’ye girmek konusunda hiçbir zaman ciddi bir niyet bulunmadığı yönündeydi; son olay da bu kanaatimi değiştirmedi.
Dahası, Türkiye, NATO Anlaşması’nın 4. Maddesi’ni çalıştırarak Salı günü (bugün) NATO Konseyi’ni çağırdığı anda, “girmeyeceği” belli oldu. Suriye’ye girecek olan ülke, NATO Konseyi’ni “istişare” amacıyla toplantıya çağırmaz. Bunu yaptığı yani 4. Madde’yi işlettiği anda, konuyu Türkiye-Suriye ikili bağlamında ele almıyor ve geniş alana yayıyor, “kollektif davranış” arıyor demektir.
İktidara yakın kalemler, “Türkiye, hiçbir zaman konuya Türkiye-Suriye çatışması olarak yaklaşmak istemedi” derken doğru söylüyorlar ama “Bu defa farklı. Uçak düşürüldükten sonra artık, ilişkinin özelliği değişti. Bundan sonra Türkiye-Suriye çatışması olarak görülüyor” derken doğru söylemiyorlar.
Türkiye, uçağının düşürülmesinin altında kalmayacağını “Iç kamuoyu”na kanıtlamak için, bir dizi dramatik adım atıp, tüm siyasi liderleriyle de istişarede bulunurken, konu sanki Türkiye-Suriye çatışmasıymış gibi bir fotoğraf veriyor; ama NATO Konseyi’ni toplantıya çağırmakla sorunu Türkiye-Suriye çatışması boyutlarının dışına çıkartıyor ve Türkiye’nin “tek taraflı” hareketinin önüne geçmiş oluyor.
Kulaklara hoş gelen bir laf var: Türkiye kabile devleti değildir!
Ne demek bu? Niçin sık sık telaffuz ediliyor?
Türkiye’nin “ciddi” bir devlet olduğunu anlatmak için.
Türkiye’nin “ciddi” bir devlet olduğunu anlatma ihtiyacı şu anda nereden kaynaklanıyor?
Suriye’ye karşı bir “misilleme”ye geçmeyeceğini, “intikamcı” davranmayacağını göstermek için.
“Türkiye kabile devleti değildir” sloganından çıkarılacak, çıkarılması gereken sonuç, “Suriye’ye girmeyecek olduğumuzdur.
Slogan ve aktarmak istediği mesaj, gerçi “hoş” da, tek başına bir “doğruluk” ifade etmiyor. Benzeri bir durumda “misilleme”de bulunacak ülkeler, “kabile devleti” midir? Aklınıza İsrail’i getirin bir an için… İsrail’i sevmeyebilirsiniz ama İsrail bir “kabile devleti” değildir. Şayet. Suriye hava sahasını birkaç dakika ihlal etmiş olan bir İsrail savaş uçağı düşürülmüş olsaydı, İsrail’in “misilleme” yapacağından herhalde emin olurdunuz. Aksi düşünülemezdi.
“Misilleme”, bir “kabile devleti” davranışı değildir yani.
Kimi zaman bir “süpergüç” ya da “bölge gücü” olmanın “raconu”dur da. ABD, 11 Eylül’e hedef olduğunda, NATO’nun 4. değil, 5. maddesini işletmiş ve Afganistan’ın başına çökmüştü. Taliban’ı devirerek rejim değişikliğine gidecek kadar…
ABD, bir “kabile devleti” miydi?
Tabii ki, değildi; bir “süpergüç” olmanın raconunu yerine getiriyordu.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karizmasının çizilmesi ikinci kez oluyor. İlki Mavi Marmara olayı idi. Uluslararası sularda sivil vatandaşları, İsrail’in askeri tecavüzüne ve orantısız güç kullanımına maruz kalarak hayatlarını kaybettiler.
İsrail’den üç senedir, ne “özür”, ne “tazminat”.
Bu kez, İsrail’den çok daha kolay bir lokma olan Suriye, Türkiye’nin bir savaş uçağını düşürüyor; üstelik Türkiye’nin iddiası savaş uçağının ”uluslararası sular”ın üzerinde, “uluslararası hava sahası”nda vurulduğu ve Türkiye “misilleme yapmamak amacıyla”, NATO’nun 4. Maddesi’ni çalıştırarak NATO’nun kapısını çalıyor.
Doğu Akdeniz’de üç yıl arayla ikinci vukuat ve birinde Türkiye’nin sivil unsurları askeri harekata, ikincisinde askeri personeli yine bir askeri karşı koyuşa hedef oluyor ve her ikisi, iddiaya göre, uluslararası sular ya da hava sahasında gerçekleşiyor.
Yani, bizlere sürekli anlatılan “hukuk”un Türkiye’den yana olduğu ve Türkiye’nin “hukuk”un yanında durduğu, “hukuk”tan güç aldığı. Olabilir. Ama şöyle de bir gerçek söz konusu:
Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası profili o ki, Türkiye sürekli “gürleyen ama yağamayan” bir ülke.
Avrupa Birliği (AB), dün, Türkiye’yi arkalayan ve Suriye’ye yeni yaptırımlar getiren karar aldı. Bununla birlikte, önce “itidal tavsiyesi”nde bulundu. Yani, Türkiye’nin tek başına bir “misilleme” amaçlı askeri harekatına, müttefikleri “yeşil ışık” yakmayacak.
Bugünkü NATO toplantısından çıkacak sonucu, daha doğrusu açıklamayı merakla bekliyorum. Sanıyorum ki, Türk jetinin düşürülmesi, NATO’ya Suriye’ye Rusya karşısında önemli bir koz sağladı. NATO, Rusya’ya baskılarını arttıracak. Yoksa, NATO, Suriye’ye girecek değil. NATO’nun girmeyeceği Suriye’ye Türkiye de girecek değil.
Bir daha soralım ve cevabı kaydedelim:
Savaş uçağımızı uluslararası hava sahasında vuran Suriye’ye girecek miyiz?
Hayır. Girmeyeceğiz. Çünkü, Türkiye bir “kabile devleti” değildir…
Paylaş