Hükümete çağrı: BDP ile görüşün

Aylardır BDP’nin Meclis’e dönmesi için yaygın bir talep söz konusuydu. Toplumun her kesiminden, özellikle Türk kamuoyundan. Hak arama yolu olarak şiddete karşı olanlar ya da şiddettin bir siyaset aracı olmaktan çıkarılmasını savunanlar, siyasetin adresi olarak Ankara’yı ve TBMM çatısının altını gösteriyorlardı.

Haberin Devamı

Üstelik, yeni anayasa yapımının özellikle Kürt sorununa bir çözüm çerçevesi sunması ihtimalinden umutlu olanlar, bu hedefe ulaşmak için BDP’nin TBMM’deki varlığını neredeyse bir “olmazsa olmaz” şart olarak değerlendiriyorlardı.
Bu yönleriyle BDP’nin yarın TBMM açılışında yerini alacak olması, yaz aylarının kanlı spazmından çıkabilme umudu olarak da kamuoyunda belirgin bir “ferahlık” yarattı.
Ancak, BDP’nin işi, bundan üç ay öncesinden çok daha zor hale geldi. Bir yandan yeni anayasa çalışmalarında Kürtlerin taleplerini, büyük bir dirençle karşılaşması muhtemel bir şekilde Meclis’e taşıyacak; diğer yandan da PKK’nin “devrimci halk savaşı” adını verdikleri terör dalgasını tersine çevirmesi onlardan beklenecek.
Sahnenin önünde onlar dikileceği için günlük tartışmalar ve polemiklerde şiddetin aldığı canların, akıtılan kanların hedef tahtasına onlar oturtulacak.
BDP’nin mevcut hali ve yapısıyla omuzlarına yığılan bu ağır yükü kaldırabilmesi çok güç.
Burada, başta iktidar partisine ve hükümete, BDP’nin işini kolaylaştırmak bakımından ağır sorumluluklar düşüyor. Şu gelinen noktada Başbakan’ın da, Hükümet Sözcüsü’nün de, Ak Parti Grup Başkan Vekili’nin de kullandığı dil, pek sorumlu dil gibi çalınmıyor kulaklara.
Türkiye Kürtlerini BDP temsil ediyor
Öncelikle, iktidar partisinin BDP’yi, PKK’ya silah bıraktırmak hariç, -ki, bu konuda da işlevsel bir rol oynaması sağlanabilir- Kürt sorununa ilişkin hemen her konuda muhatap alması, düzenli bir diyalog partneri olarak değerlendirmesi gerekiyor. BDP’nin özgül ağırlığı, TBMM içindeki aritmetikten çok daha ötede çünkü.
Çok daha ötede, çünkü BDP, “meşru siyaset alanı”nda Türkiye Kürtlerini temsil ediyor. “Tümünü mü?”, “Ne kadarını?” gibisinden gereksiz sorularla oyalanmayalım. Onun kadar hiç kimse temsil etmiyor. Ak Parti, 12 Haziran’da aldığı yüzde 50 oy oranıyla Türkiye’nin “meşru iktidarı”nı ne kadar temsil ediyorsa, o da Kürt bölgelerinde o kadar temsil ediyor.
Rakamlar ortada. Tarhan Erdem’in dünkü yazısında çok anlamlı bir tabloya yer verilmişti. BDP’nin 2 milyon 233 bin geçerli oyun kullanıldığı 8 ilde aldığı oy 1 milyon 154 bin. Bu, Diyarbakır, Batman, Mardin, Şırnak, Siirt, Muş, Van ve Hakkari illerinde yüzde 51.7’lik bir oy oranını ifade ediyor.
Bu illerde yaşayan ve bölge kökenli olmayan güvenlik personeli ile devlet memurlarını düştüğünüz takdirde, söz konusu oran daha da yükselecek. Söz konusu illerin kapladığı alan ve coğrafi dağılım düşünülürse, BDP’nin “Kürt heartland”ı sayılması gereken alanda Kürtlerin tartışmasız temsilcisi olduğu sonucuna kolaylıkla varırsınız.
BDP’nin Ağrı, Bingöl, Iğdır, Kars ve Şanlı Urfa’da elde ettiği oy sayısı 324 bin, oranı ise 23.5. CHP’nin Türkiye oranı civarında. Ayrıca, İstanbul, Adana ve Mersin’de 544 bin oy. Yaklaşık 3 milyon oy. Aile ölçüsüne vurduğunuz takdirde, 10 milyona yakın bir vatandaş topluluğunu ifade eder ki, bazı komşumuz ülkelerin nüfusundan daha fazla.
Başbakan’ın deyimiyle “Kürt kardeşlerimiz”in sesi ve sözü olarak, BDP’den daha güçlü bir “temsilci” ve “muhatap” yok “meşru siyaset alanı”nda. Dolayısıyla, bugüne kadar yapmadığınız ölçüde oturup konuşacaksınız.
BDP’nin Kürtlerden elde ettiği destek potansiyelinin önümüzdeki dönemde azalacağı hayalini kurmak da, gereksiz ve tehlikeli bir zaman kaybıdır. BDP, “meşru siyaset alanı” kendisine açık kaldığı ve bunu iyi değerlendirebildiği ve iyi değerlendirmesi için yüreklendirildiği olanda, daha da gelişme şansına sahip olacaktır.
Kürt sorununun şiddetten arındırılabilmesi için bu, iyi bir şeydir.
Siirt’teki dört genç kızın hayatını kaybettiği, Batman’da karnındaki bebekle birlikte bir genç kadınını ve çocuk kızının hayatını kaybettiği utanç verici ve yürek burkan olayların devamının BDP’nin destek zeminini erozyona uğratacağı hesabına da kimsenin, bu arada iktidar partisinin de kapılmamasında yarar var.
Abdullah Öcalan’ın yakalandığı 1999’dan bu yana BDP (öncesinde DTP) zayıflamamış, sürekli büyümüştür. Tıpkı Ak Parti’nin 2002’yle birlikte girdiği her seçimden büyüyerek ve güçlenerek çıkmasına benzer şekilde.
2004 yerel seçimlerinde BDP-DTP’nin hükmettiği belediye sayısı 54 iken, 2009’da bu sayı 100’e dayanmıştır. Kürt siyasi hareketi “kimlik zemini” üzerinden hareket ettiği için, son dönemde PKK’nın yanlışlarıyla bölgede yitirilen canların, BDP’nin “meşru siyaset alanı”ndaki temsili gücünü sağlama alan trendi değiştirmesi beklenmemelidir.
Dikkat edilmeli ve unutulmamalıdır ki, Siirt’te ve Batman’da insanların hayatını yitirmesi sayesinde BDP’den ayrılması beklenen her seçmenin yeri, Kandil’e inen her bomba sayısıyla geri dönüyor.
Ak Parti, yönetimine hakim olan bugünlerdeki söyleminden vazgeçip, BDP ile yapıcı görüşmeleri başlatmalıdır.
Rakamların anlattığı gerçekler
Bu yaklaşımımızı destekleyen ve doğrulayan bulguları, Bekir Ağırdır sundu. Türkiye’de en güvenilir kamuoyu araştırmalarını yürütenler arasında yer alan Bekir Ağırdır, “Sade vatandaş üzerinden bakıldığında bi yıl önceki ve açılım süreci içindeyken yapılmış Kürt meselesinde algı ve beklentiler araştırmasının iki bulgusunu paylaşayım” diyerek şu bilgiyi veriyor:
“’Kürt sorununu çözmek için ne yapmalıyız?’ sorusuna, kendi kelimeleri, cümleleriyle verilen cevapların tasnifi sonrası oluşan tabloya göre Kürtlerin yüzde 60’ı somut ve yapıcı çözümler önermekte, yüzde 20’si kalkınma, eğitim gibi somut hizmet talepleri söylemekte, yalnızca yüzde 9’u yıkıcı, gerçekçi olmayan, örneğin ayrılmak benzeri çözümler dile getirmektedir. Türklerin ise yüzde 37’sin ‘başka ülkeye gitsinler’, ‘ne yapamıyorlar ki’ türü gerçekçi olmayan çözümler belirtirken, yüzde 26’sı kalkınma, eğitim türü hizmet ağırlıklı çözümler söylemektedirler.”
Devam edelim:
“Aynı araştırmada, yalnızca Güney Doğu bölgesindeki Kürt deneklere sorulan, ‘ne olursa, bu sefer çözülecek galiba dersiniz?’ sorusunun cevaplarını bölge Kürtlerinin siyasi parti tercihlerine göre ayırarak baktığımızda hem BDP, hem de AKP seçmeni Kürtlere göre başlama noktası ‘BDP ile görüşmelerin başlamasıdır’.
Şu anda yol alabilmek için yakalanacak halka, BDP’ye buyurgan bir dille çağrılarda bulunmak değildir.
Ak Parti’ye dönüp, “Hadi başlayın” demektir.
Anladık, PKK ile hükümet değil “devlet” görüşebilir.
Siz de BDP ile görüşün o zaman.

Yazarın Tüm Yazıları