Paylaş
Türkiye’nin kendi alanında tek ve uluslararası şöhreti olan hastanesinin başhekimi.. Hastalarını muayene ettiği odasının duvarında üzerinde kabartma kocaman bir Fenerbahçe arması olan bakır tabak dikkatimi çekiyor. Ameliyatlarını bitirip bir an önce karşıya, Anadolu yakasına geçme hesabında. “Havaalanına gidemeyeceğim ama hiç değilse Bağdat Caddesi’nde bulunmalıyım” diyor Avrupa’dan İstanbul’a dönmekte olan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım için, muhteşem bir Fenerbahçe karşılama töreninin hazırlıklarının yapıldığı sıralarda.
“Kadıköy’de hayat duracak herhalde. Fenerbahçe çok büyük camiadır. Onu karşısına alan büyük sıkıntıya girecek. Bu akılsızlığı nasıl yaptılar” diye devam ediyor, Yargıtay 5. Dairesi’nin Aziz Yıldırım “Bu hukuka aykırı karara saygı duymuyorum ve bu siyasi kararı tanımıyorum” diye değerlendirdiği kararını kastederek.
Başbakan Tayyip Erdoğan da Brüksel’e giderken havaalanındaki basın toplantısında Yargıtay kararı için şunları söylemişti:
“Zamanlaması itibariyle ben anlamlı buluyorum. Niye bugüne kadar böyle bir karar açıklanmadı? Seçimin arifesinde niçin böyle bir karar açıklanır? Bunu 30 Mart sonrasında da yapabilirdin. Bütün bunlar zihin bulandırmaktan başka bir şey değil. Şu ana kadar yargıdaki o paralel yapının ince hesaplar suretiyle böyle bir adım attıklarına inanıyorum…”
Tayyip Erdoğan’ın bu sözlerinden, Aziz Yıldırım’ın şahsında Fenerbahçe’ye karşı işlenen ‘hukuk günahı’nın faturasının ‘Cemaat’e ya da Tayyip Erdoğan’ın nitelemesiyle ‘paralel devlet’e çıkartılmak istendiği anlaşılıyordu.
Ne var ki Fenerbahçeliler, Tayyip Erdoğan’ı artık pek yutacak saflıkta değiller. Yukarıda sözünü ettiği başhekim, “Tayyip Bey, belli ki Fenerbahçelilerin gazabından çekinmeye başlamış, çark etmeye çalışıyor” dedi, alaylı bir gülüşle.
Bütün Fenerbahçeliler, Tayyip Erdoğan’ın 3 Temmuz sorumluluğuna ortak olduğunun farkındalar. Ama en önemlisi, Fenerbahçe’nin 2 Kasım 2013 tarihinde olağanüstü kongresinde, Aziz Yıldırım’ı devirmek amacıyla karşısına çıkartılan listenin arkasında Tayyip Erdoğan’ın olduğunu tüm Fenerbahçeliler öyle iyi biliyorlar ki, o nedenle bir spor kulübü kongresi için rekor kırılarak, 10 binden fazla kişi o kongrede oy kullandı ve Aziz Yıldırım, yüzde 75 oyla rekor bir destekle, Tayyip Erdoğan’a karşı Fenerbahçelilerin ‘güçlü iradesi’yle seçildi.
Nitekim, Ergun Babahan, T24’te dün şunları yazdı:
“... Milli Eğitim’den Dışişleri’ne kadar bürokrasinin tüm kurumlarına, sanayi ve ticaret odalarından sivil toplum kuruluşlarına kadar her yere hâkim olmaya çalışırken kendisinden farklı düşünen, yaşayan veya inananlara yaşam alanı bırakmamaya uğraştı…
Erdoğan’ın ele geçirilecek en önemli mevzilerden biri olarak Fenerbahçe yönetimini gördüğü 3 Temmuz sürecinde ortaya çıktı. Yalan yanlış tüm bilgilerin medyaya servis edilmesini keyifle izledi… Aziz Yıldırım tutuklandı, gözaltı fotoğrafları basına sızdırıldı, hakkındaki hüküm medya üzerinden verildi. O dönem medya tam bir linç kampanyası yürüttü.
Ama tüm adımları Fenerbahçelilerin Aziz Yıldırım’ın arkasında kenetlenmesi sayesinde geri püskürtüldü. AKP’ye karşı ilk kitlesel karşı çıkışı Fenerbahçe taraftarı gösterdi. Biber gazı yedi, coplandı, aşağılandı ama pes etmedi.
Yıldırım tahliye edildiğinde beklenen başkanlığı Erdoğan’a yakın bir isme bırakıp teslim olmasıydı. Ama Yıldırım oralı bile olmadı. Bunun üzerine düzmece girişimlerle zoraki bir kongreye gidildi.
Aziz Yıldırım’ın karşısına çıkarılan liste, ne düşünüldüğünün en açık göstergesiydi aslında. Yıldırım’ın karşısına çıkarılan başkan adayı, Federasyona Erdoğan’ın isteğiyle başkan yapılmış, şike sürecinde Aziz Yıldırım’ı hedef alan açıklamalarla kulübü zora düşürmüş Mehmet Ali Aydınlar’dı. Yönetim kurulu listesi de AKP İstanbul İl Yönetim Kurulu listesi olacak nitelikteydi…
Tribünlerinin her renge, her görüşe açık olduğu Fenerbahçe hiçbir partinin arka bahçesi olamayacak büyüklüktedir. Fenerbahçe’yi teslim almaya ortaya koyacağınız hiçbir tezgâhın gücü yetmez, yetmeyecektir…”
‘Fenerbahçelilik kimliği’ne sahip her kişinin ortak yaklaşımıdır bu satırlar. ‘Fenerbahçelilik’ ile Gezi arasındaki ilişkiyi, Gezi’yi anlamayan ya da Gezi’ye düşmanlık güdenler asla anlayamazlar. 3 Temmuz 2011’den sonra olduğu gibi, Haziran 2013 Gezi’den sonra da bir ‘yeni Fenerbahçe kimliği’ var. ‘Ali İsmail Korkmaz-Fenerbahçe Yıkılmaz’ sloganıyla simgeleşti bu yeni kimlik. Aziz Yıldırım’ın cezasının Yargıtay’ca onanmasıyla perçinlendi.
Bütün bunları yerli yerine oturtmadan, Aziz Yıldırım’ın önceki gün Wall Street Journal’e verdiği açıklamayı da anlayamazsınız. Kendi payıma, ben, o açıklamasını önceki gece okuduğum anda –Aziz Yıldırım’ı tanıdığım ve bu konulardaki görüşlerini bildiğim için de- kolaylıkla anladım. Bu açıklamayı, başkalarını anladık da Radikal’in, Taraf’ın, T24’ün nasıl olup da anlamadığını ve ‘Aziz Yıldırım Cemaat’i suçladı’ başlığıyla haberleştirdiklerini ise anlayamadım.
Aziz Yıldırım da zaten, bunun üzerine, dün, Türkiye’ye dönmeden önce bir açıklama yapma gereği duydu. Aynen şöyle:
“... Açıklamalarımın, birtakım yazılı ve görsel medya kuruluşları tarafından içlerinden bazı bölümleri seçilmek suretiyle kamuoyuna servis edilerek, sadece belirli bir camianın hedef alınması gibi gösterilmeye çalışıldığını tespit etmiş bulunmaktayım.
Bu nedenle röportajımın anlam bütünlüğünü yitirmemesi ve suiistimallere yer verilmemesi açısından bir bütün olarak okunup değerlendirilmesi gereğini kamuoyundan rica ederim.”
Şu dönemde, başını Tayyip Erdoğan’ın çektiği, ‘paralel devlet’, ‘yolsuzluk yok; darbe var’, ‘uluslararası komplo’ vs. kampanyasıyla akıl almaz bir gerçek karartması ve yorum saptırması yaşanıyor. Fenerbahçe gibi bir büyük ve haksızlığın muhatabı kılınmış camianın istismarı üzerinden siyasi hesap yapılmasının önüne geçilmesi, her bakımdan özel önem taşıyor. Aziz Yıldırım, “Bütün bu dosyaların arkasında Gülen mi var, böyle mi düşünüyorsunuz” sorusuna “Bunu ben düşünmüyorum. Bunu Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı düşünüyor” diyor. Ve şöyle devam ediyor:
“Şimdi bu noktada başından beri sorduğunuz soru: Bunların hepsini Gülen Cemaati mi yaptı? Son 11 yıllık süre içerisinde Ak Parti cemaat ile iç içe Türkiye’de iktidara yürüdüler. Başbakan, dedi ki; ‘Paralel devlet var ve cemaat bu paralel devlet ile yürüyor. Bu savcıları, hâkimleri, hepsini polisleri görevden aldılar. Bunlar cemaatçi diye. O zaman bütün operasyonları bizim operasyonumuz dahil olmak üzere cemaat yapmıştır. Yargıtay kararını veren hâkimlerin paralel devletin mi yoksa hukukun adamımı olduğuna karar veremiyorum. Bunun da aydınlanması, Adalet Bakanı’nın açıklama yapması gerektiğini düşünüyorum.”
Şu cümleler de ona ait: “…Yalnız bunu götürüp de cemaate yıkmak da yanlış burada. Yargıtay 5. Daire paralel devletin adamı mı? Devletin adamı mı? Bunun açıklanmasını istiyorum.”
Bunlar meşru sorular.
Hrant Dink cinayetinin üstü örtüldüğü, Roboski cinayetinin sorumlularına ilişilmediği, ‘ayakkabı kutularını dolarla dolduran’ yolsuzluk soruşturmalarının önüne geçildiği sürece, bu sorular sorulmaya devam edecek. Tayyip Erdoğan da her günahı ‘Cemaatin üzerine yıkarak’ yol alamayacak.
Zira artık ‘balonu patlatacaklar’ arasında Fenerbahçe de var!
Paylaş