Paylaş
Dikkat çekici örnek, Mütareke yıllarında Osmanlı hükümetinin bir Yüce Divan (o zamanki adıyla “Divan-ı Âlî”) kurarak, “Ermeni tehciri”nden sorumlu tuttukları İttihatçı kadronun 1919-20 yıllarında yargılaması buna örnektir.
Bu yargılama sonucunda, Ermeni katliamından sorumlu görülen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal, idama mahkûm olmuş ve cezası 1919 Nisan ayında infaz edilmiştir. Bir dizi İttihatçı yetkili de ağır cezalara çarptırılmıştır. Bütün mahkeme safahatı, yani “mahkeme zabıtları”, Osmanlı Resmi Gazetesi’nde de yayınlanmıştır.
Daha yakın tarihteki çarpıcı olay, bizim siyasi ve adlî yakın tarihimizde “Muğlalı olayı” diyen anılan olaydır. Orgeneral Mustafa Muğlalı, 1943 yılında “Ordu Müfettişi” sıfatıyla Türkiye-İran sınırında, Van’ın Özalp ilçesi yakınlarındabir olaya karıştıkları sanılan 32 köylünün sorgusuz-sualsiz infazından sorumlu tutulmuş ve idam istemiyle yargılanarak 1950 yılında 21 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Karar, Askeri Yargıtay tarafından bozulmuşsa da, Muğlalı, ikinci yargılamayı göremeden 1951 yılında cezaevinde ölmüştür.
Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın parlak bir sicili vardır. 1901 yılında Silahlı Kuvvetler’e katıldıktan sonra, 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı’nda, 1914-1918 yıllarında ise Birinci Dünya Savaşı’nda savaşmıştır. Kurtuluş Savaşımız’da ise, Kuvayı Milliye’ye bağlı Zabitân Grubu’nun komutanlığını yapmıştır. Dahası, Menemen olayı sonrasında kurulan İstiklal Mahkemesi’ne başkanlık yapmıştır.
Böyle bir “sicil”in sahibinin, bugün “Ergenekon Terör Çetesi” adlı soruşturmanın odağında bulunan emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ten çok daha önemli bir şahsiyet olduğu su götürmez.
Mustafa Muğlalı da yargı önüne çıkabilmiş ve ceza almıştır.
*** *** ***
Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı’yı yargı önüne götüren gelişmenin altında Adnan Menderes’in imzası bulunuyor. “33 Kurşun” adıyla Ahmet Arif’in ölümsüz şiirine konu olan “olay” ya da “katliam”, ilk olarak 7 Şubat 1948 tarihinde Demokrat Parti Kütahya Milletvekili Adnan Menderes, Kayseri Milletvekili Fikri Apaydın ve Eskişehir Milletvekili İsmail Hakkı Çevik’in önergesiyle TBMM’ye gelmiş ve ardından kurulan Tahkikat Komisyonu’na havale edilmiştir.
Muğlalı’yı sanık sandalyesine oturtan olayların gelişimine TBMM Araştırma Komisyonu’nun raporunda şu cümlelerle yer verilmiş olması çok ilginç:
“1943 senesi öncelerinde, Türk-İran hududunda, ilk kışkırtmanın hangi taraftan geldiği açık olarak saptanamayan talan ve yağma niteliğinde bazı hudut olayları yaşanır. Türk mahalli idare makamları İranlılar tarafından hudutlarımıza karşı girişilen bu olayları önleme iddiasıyla ve mümkün oldukça misilleme yapmak amacıyla, silahları jandarma teşkilatı tarafından verilmiş bir çete kurmayı kararlaştırırlar. Van Valiliği’nin ve o sırada İçişleri Bakanı olan Recep Peker’in de onayı ile böyle bir çete kurularak fiilen adı geçen harekât alanına sokulmuş bulunmaktadır.”
1943 tarihi ile örneğin 1993 veya 2003 tarihine yer değiştirseniz ve bazı isimleri ve sıfatları da “güncelleyerek” farklı yazsanız, konunun bugüne de aydınlatan “özü”nü anlamanıza yardımcı olmaz mı? Ne dersiniz?
O tarihte yani 60 küsur yıl önce, uzun süren tartışma ve araştırmalar sonrasında Genelkurmay, Muğlalı hakkında dava açmak zorunda kalmıştı. Orgeneral Muğlalı, “olay”ı şöyle savunmuştu: “O yılarda İran, Amerika ve İngiltere’nin desteğiyle Ruslar tarafından işgal edilmişti. Ruslar, Mahabad’da Şeyh Gazi Mehmet başkanlığında bir Kürt Cumhuriyeti kurmuştu. Kürtler, Ruslara gönüllü casusluk ediyordu. Bu nedenle, Kürtlere ilişkin olayları normal ölçüler ve devlet anlayışı içinde yürütmek mümkün değildi.”
Muğlalı’nın sözünü ettiği ve çok kısa süre yaşayan Mahabad Kürt Cumhuriyeti gerçekten de 1946’da kuruldu ama Muğlalı’nın yargılanmasına konu olan “olay”, 1943’te gerçekleşti. Orgeneral Muğlalı’nın yargılanması ve mahkûmiyeti ise 1950’de gerçekleşti.
TBMM’nin 15 Ağustos 1956 tarih ve 2027 numaralı kararıyla Anayasa ve Adliye komisyonlarından oluşturduğu “Karma Komisyon”un raporundan şu satırları (yenilenmiş Türkçe sözcüklerle) izleyelim:
“Van ilinin Özalp ilçesinden 32 vatandaşın sorgusuz ve savunmasız öldürülmeleri olayında suçlu olanların suç derecelerini saptamak ve suçların niteliğine göre zaman aşımı olup olmadığını anlamak için yaptığımız araştırmada ulaştığımız sonucu, aşağıda, olduğu gibi sunuyoruz:
I. Olay
1943 senesi Temmuz ayında idari makamlar tarafından Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'na göre göz altına alınan 33 kişi daha sonra askeri makamlara teslim edilmişlerdir. Daha sonra da içlerinden bir kadın serbest bırakılmış ve geriye kalan 32 kişi Türk-İran hududundaki Çilli gediği olarak bilinen mıntıkaya götürülerek, üzerlerine piyade tüfekleri ve hafif makinalı tüfeklerle ateş edilmek suretiyle kurşuna dizilmişlerdir...”
Ve, kurşuna dizilen şahısların isimleri...
Yargılamanın sonuçlanmamış olduğuna bakarak, şu sorulabilir: Orgeneral Mustafa Muğlalı suçlu muydu?
Bildiğimiz, Orgeneral Mustafa Muğlalı adının 2006 yılında Van’ın Özalp ilçesi yakınlarında bir jandarma kışlasına verilmiş olduğu.
*** *** ***
“Ergenekon Terör Örgütü”ne ilişkin olarak Umraniye çetesi soruşturması çerçevesindeki yayın yasağı geçerli olduğu için pek az şey biliyoruz.
Bir de şunları biliyoruz: Bizim devlet geleneğinde “en dokunulmaz” sanılan isimlere pekalâ dokunulduğu ve hatta ipe gönderildikleri. Aynı zamanda, ipe gönderilenlerin ya da öyle yargılananların, isimlerinin daha sonra havaalanlarına, caddelere ve jandarma kışlalarına verilebildiği.
“Ergenekon Terör Çetesi” mensupları ağır cezaya mı çarptırılacak, yarın öbür gün heykelleri dikilecek kişiler mi olacak, şimdiden bilemeyiz tabii ki. Zaten mensuplarının ne kadar olduğunu bile bilemiyoruz.
Bizlere bunca zamandır ulaşan hakaret ve tehdit mesajlarından kimler olabileceğini tahmin edebiliyoruz. Şu anda gözaltında bulunanların bazılarının isimlerini,içinde yer aldıkları Yahoo ve benzeri grupların yazışmalarından bizim bilgisayarımıza iletildiği kadarıyla da tanıyoruz. Şayet bilgisayarlarına gönderilen tehdit ve hakaret mesajlarını silmeyip saklayanlar varsa, “Ergenekon Terör Çetesi”nin geniş kadrosu yarın-öbürgün açıklandığında, bunları “aşinâ isimler” olarak göreceklerdir.
Bir de bildiğimiz şu var: Şu “Ergenekon Terör Çetesi” soruşturması, “sonuna kadar” ya da “ucuna kadar” uzanmazsa, Türk devlet sistemindeki “İttihatçı izleri” silinemeden kalacaktır.. Bu da, bundan yıllarca sonra yazı yazanların, yukarıda bizim aktardığımız örnekleri çoğaltmasına yarayacaktır.
Böyle yarı yolda kalmışlık hali, ayrıca, Türkiye’nin ne Avrupa Birliği’ne, ne de “çağdaş dünya”nın herhangi bir yapısına doğrdürüst eklemlenmesinin imkânsızlığını ortaya koyacaktır.
Soruşturma gitmesi gerektiği yön ve boyutlara uzanırsa, ne alâ. O takdirde her “denklem” değişir ve “Ergenekon Terör Örgütü” soruşturması, yakın tarihimizin, “geleceğimizi güvence altına alan” gerçekten “en önemli olayı” haline gelir.
Paylaş