Paylaş
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “maiyetteki gazeteciler” ile Kolombiya yolunda MİT Müsteşarı’nın görevinden ayrılıp, milletvekili adayı olmak istemesi konusunda “özel bilgi” veriyor.
Cumhurbaşkanı, daha önce, Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’ndan ayrılıp, siyasete girecek olmasına ilişkin olarak “açık ve net söyleyeyim: olumlu bakmıyorum” demişti. Muhalefet de, Hakan Fidan’ın Erdoğan’a sadakatinden yola çıkarak, bunun “danışıklı” bir geçiş olduğunu ileri sürmüştü.
Kimi yorumlarda, Hakan Fidan’ın 7 Haziran seçimlerinden sonra Ahmet Davutoğlu’nun yerine başbakanlığa getirileceği, kimisinde dışişleri bakanı, kimisinde ise güvenlik bakanı olacağı öne sürülmüştü.
Cumhurbaşkanı, konuyu Kolombiya yolunda bir kez daha açmış ve eski resmi sözcüsü (başbakanlık sözcüsü) dünkü Hürriyet’te, Erdoğan’ın açıklamasını aktarıyor:
“Oraya (MİT’e) sır küpüm olarak görebileceğim birini getirmiştim. Kendisine (Hakan Fidan’a) ‘Devam etmelisin, burası rastgele bir yer değil’ dedim. Ama yorulduğunu, devam edemeyeceğini söyledi. Ona bazı vaatlerde bulunulmuş olabilir, orasını bilemem. Bundan sonrası Sayın Başbakan’a ait. Yerine kim gelecekse teklif yapar. Biz de onar ya da onamayız.”
Ne güzel. Ne inandırıcı. Ne de örnek. Herşey tıkır tıkır işliyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan iken kendisinin “sır küpü” gördüğü için MİT’in başına getirdiği kişiye, “Yapma, bırakma; orası milletvekili, bakan vs. olmak için bırakılacak yer değil” diyor. “Yorgun” MİT Müsteşarı, bunca bağlı olduğu kişinin bu sözlerine rağmen, bitap düştüğü için milletvekili ya da bakan olarak “inziva”ya çekilmek istiyor.
Cumhurbaşkanı’nı değil, Başbakan’ı dinliyor. Cumhurbaşkanı da, ne yapsın, “Eh, bundan sonrası Başbakan’ın bileceği iş” diyor. Ona artık, olsa olsa, yeni MİT Müsteşarı’nın kim olacağını Başbakan kendisine önerdiği vakit söz düşecek.
Herkesin yetki alanı belli. Herkes bir diğerinin yetki alanına saygılı. İşte örnek demokratik işleyiş. Ve buna saygılı bir Tayyip Erdoğan profili.
Böyle bir durum, “oyuncular”dan biri cumhurbaşkanı, ikincisi başbakan, üçüncüsü devletin gizli istihbarat örgütünün başı sıfatlarını taşıdığı için “devletin tepesindeki çadır tiyatrosu” olarak görülmeye uygundur.
İşin “ironik” yanı bir yana, biraz ciddiye alınırsa, Türkiye’nin tarihinde görülmemiş bir “siyasi skandal”, “keyfilik” ve “devlet ciddiyetsizliği” yaşanıyor.
Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Bir kere, MİT Müsteşarlığı makamına Başbakan’ın “sır küpü” olduğu için hiç kimse atanmaz, atanamaz, atanmamalıdır. O özelliği nedeniyle atanan kişi, ne kadar nitelikli olursa olsun, Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı değil, “o dönemdeki başbakanın MİT Müsteşarı” olur.
“Kendi kişisel yönetimi” peşinde koşmakla bunca zamandır eleştirilmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kolombiya yolunda yaptığı açıklamayla, devletin kurumlarının içinin nasıl boşaltılmış ve “kişi yönetimi”ne çoktan geçilmiş olduğunu ortaya koyarak “ikrar”da bulunmuş oluyor.
Hakan Fidan, nasıl oluyor da, kendisini “sır küpüm” diye niteleyen kişinin, bürokrasi ve siyaset dünyasındaki tüm varlığını borçlu olduğu Cumhurbaşkanı’nın “bırakma, gitme, orası rastgele bir yer değil” önerisini dikkate almıyor. Rastgele bir yer olmadığını bilmiyor mu? Türkiye’nin ve tüm bölgenin içinden geçtiği böyle bir dönemde, terketmek istediği makamın, gelebileceği her makamdan daha “işlevsel” ve “önemli” olduğunun idrakinde değil mi?
Öyleyse şayet, böyle birisinin bunca zamandır ülkenin Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başında bulunmasının ne demek olduğunu bir düşünün.
Yok eğer daha “işlevsel” ve “önemli” bir konuma gelmek üzere, ayrılıyorsa, bu ancak, Başbakanlık olabilir. Eğer öyleyse, Cumhurbaşkanı’nın Kolombiya yolundaki açıklaması gerçeği yansıtmıyor. Şayet öyleyse, bu da başlı başına bir sorun.
Eğer Cumhurbaşkanı, doğruyu söylemişse, o da en az yukarıdakiler kadar vahim bir sorun. Yani, Hakan Fidan, MİT’i bırakma gerekçesi olarak “yorulduğunu, devam edemeyeceğini” söylemiş.
Öyleyse, milletvekilliğine aday olmaması gerekir. Milletvekili ya da bakan olmaması gerekir. Milletvekilliği ve bakanlık gibi makamlar “yorgun bürokratlar” ve “boş gezenin boş kalfası” türden kişiler için “rezerve” edilecek ciddiye alınmaması gereken “sorumluluk mevkileri” midirler?
Böyle bir gerekçe olabilir mi? MİT Müsteşarı “yorgun olduğunu” ve “devam edemeyeceğini” Cumhurbaşkanı’na söylüyor ve görevinden istifa ediyor. Ne için? Dinlenmek için mi? Emekliliğini mi istiyor?
Hayır. Milletvekili olmak için. Muhtemelen bakan hatta başbakan olmak için.
Bu işin neresinden ciddiyetle tutulabilir?
Yüksek devlet görevlerinde bulunanların belirli bir süre aşımı olmadan, görevinden ayrılıp milletvekili olmak üzere seçimlere katılması demokratik ülkelerde düşünülebilecek bir şey değildir. Öyle olması, devleti devlet yapan kriterlere aykırı düşeceği için.
Polis rejimlerinde ise zaten “polis şefleri”, ülkedeki diktatör –her kimse- onun yanıbaşında, ondan sonra gelen en önemli kişilerdir. Başbakandan da, bakanlardan da daha önemlidirler.
Türkiye’deki durum hiçbirisine uymuyor. Yarım yamalak demokrasiden “Türk usûlü polis rejimi”ne geçişi andırıyor. Bir yandan, TBMM Genel Kurul’a getirilmesi ikide bir ertelenen ve seçim sonrası ülkedeki rejim rengine ipucu teşkil edecek türden bir “güvenlik paketi”, diğer yandan tarihte ilk kez “devletin en yüksek güvenlik bürokratı”nın görev sırasında bir siyasi partiden milletvekili olmaya kalkışması.
Devletin en yüksek istihbarat ve güvenlik kuruluşunun “devlet”e ait olduğundan bu örneğe bakılarak söz etmenin imkânı var mıdır? Ya da Türkiye’nin bir “parti devleti”ne doğru yol almasına çalışıldığı iddiaları artık bir “kuruntu” olarak görülebilir mi?
Şu an itibarıyla cevapları netleşmeyen sadece şu sorular: Seçim sonrasında Cumhurbaşkanı’na karşı oluşabilecek bir Davutoğlu-Fidan ortaklığı potansiyeli mi var; yoksa görüntüye aldanmayalım, Fidan, Davutoğlu’nun yerine Erdoğan tarafından mı hazırlanmaktadır (ne de olsa onun kişisel “sır küpü” imiş); yoksa her üçünün rollerinin belirlendiği, henüz toplum ile tümüyle paylaşılmayan bir senaryo mu söz konusu veya bir başkası mı?
Bunların arasında birinci ihtimal geçerliyse, Türkiye’de temel siyasi çelişki, “Tek Adam rejimi” ile “Tek parti rejimi” arasında mı olacaktır. Cevabı netleşmemiş bir başka soru da bu.
Ama, devletin istihbarat örgütünün bir siyasi parti tarafından “özelleştirildiği”, devletin en büyük sırlarına sahip olması gereken kişinin, o pozisyonunu “yorgunum” gerekçesiyle bırakıp bir siyasi partiden seçimlere katılmasının, hiçbir demokratik ülkede görülmemiş ve görülmeyecek bir “siyasi skandal” olduğu gerçeği ortada. Bu biliniyor artık.
Gözardı edilecek, küçümsenecek bir gelişme değil.
Gün gelir, Türkiye’de MİT Müsteşarı’nın görevinden ayrılıp AKP milletvekili adayı olması bir “devletin tükeniş” örneklerinden biri olarak gösterilebilir.
Paylaş