Paylaş
Bir yazınıza gelen tepkilerden, toplumun bazı kesimlerini saran “asabiyet”in de farkına varabiliyorsunuz. Özellikle, muhalefetin özellikle CHP yandaşı kanadı hayli “asabi”; hoşlarına gitmeyecek bir şey yazıyorsanız, akıl almaz bir terbiyesizlikle tepkilerini ortaya koyuyorlar. Tepkilerini, eleştiri ya da görüş farklılığı olarak değil, “şirretlik” ve düpedüz “terbiyesizlik”le yansıtıyorlar.
Önceki günkü, “22 Temmuz’un şimdiden belli olan sonuçlarından biri” başlıklı yazımızda, CHP’nin “sosyal demokratlık” ile ilgisinin bulunmadığını, daha ziyade bir “Baas Partisi”ni andırdığını belirtttiğimizde, bize ulaşan tepkilerin bir bölümü öyleydi.
CHP’nin sosyal demokratlık ile ilgisini, bizzat Sosyalist Enternasyonal’in sorguladığından ve partinin 22 Temmuz’dan sonra Sosyalist Enternasyonal’den ihraç edilme ihtimali ile yüzyüze bulunduğundan haberdar değiller anlaşılan.
CHP’yi olduğu gibi yorumlamaya ve tanımlamaya kalkarsanız, yöneltilen en ortalama tepki, böyle düşünmeniz ve böyle yazmanız için “AKP’den para aldığınız” iddiası. Oysa, bu köşeyi dikkatle izleyenler, benim, seçmeni bulunduğum bölgede tercihimin ne olduğunu öğrenmiş olmalılar. Çünkü, bunu açıkladım.
Bunu bilenler, ahmakça ve düzeysizce tepki vermezler.
*** *** ***
Bu arada, yurt dışından, özellikle Almanya’daki okurlardan gelen isabetli bir eleştiriye de yer vermeliyim. Almanya’daki bir çok okuyucum, söz konusu yazımda, CHP’nin MHP ile koalisyon yapma hesabını, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD), Bavyera’nın koyu Hristiyan-milliyetçi sağcı partisi CSU ile koalisyon yapmaya kalkışmasıyla karşılaştırmama ilişkin itirazda bulundular.
Nüans kaçırmayan dikkatli okurlar, SPD’nin CDU-CSU ile zaten koalisyon hükümeti kurmuş olduğunu hatırlattılar. Yani, benzetmenin uygun düşmediğine işaret ettiler.
2005 genel seçimlerinde CDU (Hristiyan Demokratlar) ile CSU (Hristiyan Sosyal Birlik) koalisyonu, yüzde 35,2 oy yüzdesi ile ve 225 sandalye ile Bundestag’da birinci parti oldu ve yüzde 34,2 oyla 222 sandalye elde eden SPD ile “büyük koalisyon” kuruldu. Alman hükümetinde halen 8 SPD, 5 CDU’lu ve 2 CSU’lu bakan bulunduğu bilgisi de iletildi.
SPD, koalisyonu CSU ile değil, CDU ile kurdu. CSU ile CDU üzerinden dolaylı biçimde kurmuş oldu. Türkiye’de de DSP, MHP ve ANAP ile koalisyon kurmuştu. Benim anlatmak istediğim, bir Avrupa Sosyal Demokrat ya da Sosyalist Partisi’nin aşırı sağda bir partiyle, başbaşa, koalisyona gitmesinin düşünülemezliği idi ve nitekim, Fransız Sosyalist Partisi’nin Jean-Marie Le Pen ile koalisyona gitmesinin düşünülemezliğini örnek vermiştim.
Yazının “esprisi”, CHP’nin “sosyal demokrat” ya da “sol” kimlikle ilişkisinin bulunmaması idi. Yine de bu konudaki okur uyarılarına teşekkür ederim.
Nitekim, birkaç okurumuz, “CSU yerine NPD (Alman Nasyonal Partisi) ya da DVU (Alman Halk Birliği) olmalı. Almanya’da bu partiler aşırı sağcı ve faşist partiler biliniyor. CSU ise aşırı tutucu, muhafazakar, Hristiyan bir parti” diyerek, yazıdaki “muradımız”ın ne olduğunu iyi anlamış olduklarını ortaya koydular.
Aslında, CHP’nin MHP ile koalisyon hesabından yola çıkarak, CHP’nin “sol” kimliğinin düştüğünü anlatmamız bile gereksiz olabilir. Dahası, CHP’yi değil ama MHP’yi belki böyle bir “birliktelik”ten ”tenzih” etmemiz gerekecek.
Bunun nedenini, “İlhan Selçuk’un MHP’ye kur yapması”nın tahlilini yapan, MHP geçmişinden, “milliyetçi” düşünce akımından gelen değerli bir düşünce adamı Mümtaz’er Türköne’nin satırlarında anlayabiliriz.
*** *** ***
Şöyle diyor Mümtaz’er Türköne:
“... İtalyan faşizmi ile Alman nasyonel sosyalizminden bir sentez oluşturmak; Sorel'den habersiz olsa da sosyalizm ile faşizmin kesişme alanına yerleşmek; oradan Stalin'i bayraklaştırarak onun kanlı diktatörlüğüne alkış tutmak; sonra İnönü dönemi Kemalizminin en jakoben yorumlarını yapmak; Arap Baasçılığının ilkel ve kompleksli milliyetçiliğini, 27 Mayıs'ın ve sonraki cuntacıların ilham kaynağı olduğu için yüceltmek ve bayraklaştırmak; Pol-Pot yönetimin vahşeti ile korku salmak. Bütün bunları, kaba bir oligarşinin, fütursuz bir jakobenizmin savunması adına yaparsanız ne olur? En çok ihtiyaç duydukları şeyi yapmış olursunuz. Ortada bir tutarsızlık yok. Sonuç olarak ne şekilde olursa olsun bir azınlık diktasını savunuyorsanız, sıraladığım ideolojik renkliliği tek bir ortak paydada birleştirebilirsiniz: Yönetme hakkı azınlığa aittir. Evet bütün bu ideolojileri tek tek, bazen birlikte savunursanız ne olur? Demokrasiye yani halka iflah olmaz bir düşmanlığı olan, kibrinden yanına yaklaşılmayan yönetici seçkinlerin, yani o malûm azınlığın sözcüsü olursunuz. Sadece azınlığın değil, cuntaların, darbelerin, özgürlük düşmanlarının yazdığı o kirli tarihin fani bir bedende tecessüm etmiş hali olusunuz. İlhan Selçuk işte budur. Önemlidir; çünkü seçkin azınlığın sözcüsüdür.
Arap Baasçılığına bile rahmet okutan anlayış...
MHP, azgın seçkincilikle bağdaşmaz
İlhan Selçuk ortak payda olarak milliyetçiliği sahaya sürüyor. Ulusalcılık ile milliyetçilik üst üste çakışsa sorun yok. Zaten çakışmış olsaydı bir ayrılık ve gayrılıkları olmazdı. Baasçılığın dar sınırlarına ve her kalıba dökülen eklektik yapısı içine MHP milliyetçiliği yerleştirilebilirdi. Bu sentez imkansız. Baasçılık devlet içindeki iktidar koalisyonlarından besleniyor; MHP milliyetçiliğinin ise bu azgın seçkincilikle bağdaşmayan bir sosyal arka planı var. MHP milliyetçiliği çevre ile merkez arasında bir entegrasyon aracı olarak kuvvetli sosyal görevler yerine getiriyor. Seçkinci azınlık ile bu entegrasyon projesini bir araya getirmek belki Türkiye'de gerçekleştirilebilecek en zor iş.”
Bu tahlilde, büyükelçi eskilerini vitrinlerinin en göz alıcı yerine yerleştirmekle, MHP, acaba “seçkincilikle bağdaşmayan bir sosyal arka planı”nı terketmeye mi yelteniyor sorusunun cevabı eksik.
Yine de, İlhan Selçuk sözcüklerinin yerine CHP’yi ikame edin ve yukarıdaki alıntıyı bir kez daha okuyun.
Ve, sonra... Düşünün...
Paylaş