Geçen yılın (2010) son günlerine damgasını vuran ve Türkiye”yi 2011’e belirgin bir kutuplaşma ve gerilim içinde sokan Diyarbakır Çalıştayı’nın (19 Aralık 2010) gecesi, Kürt siyasi hareketinin çok tanınmış bir ismine söylediklerim, yeni yılın ilk günü doğrulandı.
Diyarbakır’ta düzenlenen DTK’nın (Demokratik Toplum Kongresi) Çalıştayı’nın ikinci günü, yani 19 Aralık Pazar günü sabah oturumunda “Demokratik Özerk Kürdistan Modeli Taslağı” katılımcılara dağıtıldı ve okundu. Üzerinde kısa bir tartışmadan sonra öğle yemeği arası verildi. Öğledensonraki ve akşam saat sekize kadar süren tek oturumun “moderatör”ü bendim. İlki Ahmet İnsel, sonuncusu BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş olan beş konuşmacısı olan bir paneli yönetecek, ardından söz almak isteyenlere söz verecektim. Toplantıyı açarken, dağıtılmış ve okunmuş olan “Taslak”ın “sorunlu” olduğunu söyledim ve içeriğine, lafzına ve ruhuna ilişkin genel eleştirilerimi dile getirdikten sonra sözü Ahmet İnsel’e bıraktım. Taslağın özellikle Türklere hitap etmek ve onları kazanmak bakımından çok sorunlu olduğunun altını özellikle çizmiştim. Toplantı boyunca en kapsamlı, ciddi ve hatta ağır eleştiriler Ahmet İnsel tarafından ortaya konuldu.Tartışma bölümünde ise “Taslak”, gerek lafzı ve ve gerekse ruhu üzerinden adeta lime lime edildi. Öcalan damgalı DTK taslağı ve bir tahmin İmralı’daki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukat görüşmeleri aracılığıyla yayımladığı görüşlerini uzun bir süredir izleyenler açısından, “Demokratik Özerk Kürdistan Modeli Taslağı”nın birebir onun görüşlerini yansıttığı konusunda en ufak bir şüphe yoktu. “Taslak”a yöneltilen ciddi ve yer yer ağır eleştiriler, metin onun izini taşıdığı için değildi. İçeriğine ilişkin yanlışlıklar, boşluklar, çelişkiler ve esas olarak “Taslak”ın gerçeklerle bağdaşmayan “ütopik” yönü, daha da önemlisi içerdiği “totaliter” özelliklerinden ötürüydü. Çalıştay gecesi Diyarbakır’da, Kürt siyasi hareketinin etkili bir ismi bana, Abdullah Öcalan damgalı bir metnin, Kürt siyasi hareketinin değişik bileşenleri ve Türk aydınlarının müştereken katıldıkları bir toplantıda enine boyuna eleştirilmesinin bir “ilk” olduğunu ve 19 Aralık gününün o nedenle “tarihi” sayılabileceğini söyledi. Ben ise ona, “Taslak”ın eleştirilmesinin faturasının Abdullah Öcalan tarafından kendilerine çıkartılacağını tahmin ettiğimi söyledim. “Öcalan, sizleri görüşlerini iyi anlayamamak, yanlış biçimde sunmak ve eleştirileri davet etmekle suçlayacaktır” dedim. Aynen öyle oldu! Öcalan, BDP ve DTK’yı açığa düşürdü 20 Aralık gününden beri Türkiye “Demokratik Özerklik” tartışmalarıyla sallandı. Başbakan, “milliyetçi söylem” bayrağını, MHP’ye gerek bıraktırmayacak şekilde kaptı ve dalgalandırmaya başladı. CHP Genel Başkanı “iki dil” tartışmasına bodoslama “Türk devlet milliyetçiliği” üzerinden girdi. Yetmedi, çoktandır varlığını unuttuğumuz, gereği artık kalmamış gibi gözüken MGK devreye girdi. “Tek dil, Tek Millet, Tek Devlet, Tek Vatan” paslı klişesi tekrar dolaşıma “askeri vurgu”yla girdi. Cumhurbaşkanı, söz konusu “monizm”i yılın son iki günü Diyarbakır’a taşıdı. Ve, Abdullah Öcalan’ın bu hengameye ilişkin pozisyonunu yılın ilk günü öğrenebildik. Tam tahmin ettiğim gibiydi. Şöyle diyor: “Kongre de, Parti de demokratik özerkliği çok dar ve basit ele almışlar. Onlardan beklenen bir taslak veya kırmızı bir kitap ortaya koymaları değildi. Bu projeyi daha iyi sunabilirlerdi. Mesela demokratik özerkliğin tüm Türkiye’nin projesi olduğunu yeterince açıklayabilirlerdi. Öncelikle Türklerle nasıl bir demokratik bütünleşme sağlayabileceğini açıklayabilirlerdi. Türkiye’deki milliyetçi kesimin ne kadar güçlü olduğunu, dirençli olduğunu bilmeleri gerekirdi...” İşte bu kadar. Dahası var; “Bizim bayrakla, sınırlarla, resmi dille bir işimiz yok, bir sorunumuz yok... “ Abdullah Öcalan, bu açıklaması ve seçtiği sözcüklerle Kürt siyasi hareketinin yasal alanda faaliyet gösteren BDP ve hatta DTK gibi oluşumlarını bir anda açığa düşürmüştür. Dolayısıyla, Diyarbakır Çalıştayı”nda okunan “Taslak” iptaldir, tedavülden kalkmıştır. “Devlet” ve “Hükümet” tekledi... Öcalan’ın liderliğini kabul eden ve yasal alanda faaliyet gösteren Kürt aktörleri açığa düşürme durumu ilk defa da olmuyor. Yaklaşık bir yıl önce Anayasa Mahkemesi DTP’yi kapattığı vakit, “sine-i millete dönme” yani TBMM’yi terketme kararının açıklanmasından sonra, İmralı’dan “geri dönün” hükmü gelmiş ve DTP, BDP olarak TBMM’ye geri dönmüştü. Son iki haftanın gelişmelerinin üzerine Abdullah Öcalan’ın son açıklamasıyla, “yasal Kürt siyaseti” taktik bakımdan sıkıntılı bir döneme girebilir. Varılan noktaya bakarak, “devlet” ve “hükümet”in, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, MGK’dan şuna buna uzanan geniş ve “meşru” yelpazede, son iki haftanın gelişmeleri sonucunda “haklı” ve “güçlü” çıktığını söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz. Derece derece farkı olsa da, onlar da başka türlü açığa düştüler. Kimi vakit “isteri krizi”ni andıran bir hala alan “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Vatan, Tek Dil” haykırışları içinde demokrasi güzergahında “teklediler”. Devam edeceğiz.