Paylaş
2004’te Açık Toplum Enstitüsü’nün desteğiyle ve onunla bağlantılı Türk sivil toplumcularının gayreti ile oluşmuş bu “meçhul askerler”i aslında tüm dünya ve öncelikle Avrupa tanıyordu. “Bağımsız Türkiye Komisyonu” adıyla çalışan bu grubun, Türkiye’de gerçekleştirdikleri nice temas ve Avrupa’daki bir dizi toplantının ardından kaleme aldıkları “rapor”, AB çevrelerinde büyük etki yaratmıştı. “Akil Adamlar”, Türkiye’nin AB üyeliğini hararetle ama gayet inandırıcı gerekçelerle desteklemişlerdi.
“Akil Adamlar”ın oluşturduğu Komisyon”un “bağımsız” sıfatları, şu sırada –bir istisna ile- ülkelerinde resmi bir sıfat taşımıyor olmaları ve Türkiye-AB ilişkilerine yaklaşımda, “tarafsız” davranacaklarına ilişkin isimlerinin çevresinde oluşmuş itibar ve güven ile ilgiliydi.
Uzun bir aradan sonra Türkiye’ye gelmeleri, bir yılı aşkın bir süredir tıkanan AB yolunun açılabilmesi ve Türkiye’nin AB seyahatinin yeniden canlanabileceğine ilişkin yüreklendirici ipuçları verdiği için, gelişmeyi “hayırlı” gördüm ve bu nedenle ve ferahladım.
*** *** ***
Söz konusu uluslararası şahsiyetler, İstanbul’da “yeni Türkiye”nin “ruhu” ile, söyleyecek sözü olan insanların büyük bölümü ile temas edip, çok çeşitli konuları onlarla görüşüp dinledikten sonra, Ankara’ya, “resmi Türkiye” ile ve “sorumlu şahsiyetler”le görüşmeye gittiler.
Daha önceki İstanbul seferlerinden ötürü hemen hepsiyle görüşmüşlüğüm, tanışmışlığım vardı. İspanya’nın Franco sonrası ilk demokratik hükümetinin Dışişleri Bakanı Marcelino Oreja’yla karşılaştığımda Alaves takımının durumunu sordum. Marcelino Oreja, Bask kökenli idi ve şiddete şiddetle karşıydı. ETA’nın karşısında bir Basklı olarak, bırakın Sosyalist Parti’yi, sağ ama demokratik hükümetlerde yer almıştı. Kendisiyle ilk tanıştığımda, Bask kökenli olduğunu öğrendiğimde, Atletico Bilbao’yu mu, Real Sociedad takımını mı tuttuğunu sormuş, Alaves taraftarı, bu vesileyle de Alaves’in de bir Bask takımı olduğunu öğrenmiştim.
Marjelino Oreja Aguirre, “Kürt sorunu”na ilişkin herhangi bir söz ve söylemde özellikle ilgili ve duyarlı.
Eski Finlandiya Cumhurbaşkanı –ki, grubun başkanı konumunda- Marti Ahtisaari’ye ise “Kosova işi ne alemde?” diye sorup, uzunca bir “Kosova brifingi” aldım. Marti Ahtisaari, BM’nin “Kosova Özel Temsilcisi” ve Kosova’ya bağımsızlık getirecek olan “plan”ı kaleme alan kişi. Zaten, “Ahtisaari Planı”yla Balkan tarihine geçti ve uluslararası ilişkiler müfredatına girdi bile.
Ahtisaari, daha önce, Uluslararası Kriz Grubu’nun ilk başkanı idi ve Türkiye’nin AB aday üyesi olarak ilan edildiği 1999 Helsinki Zirvesi sırasında da Finlandiya Cumhurbaşkanı. AB Komisyonu’nun Genişlemeden sorumlu Komiseri Olli Rehn üzerinde büyük nüfuzu olduğu da bilinir.
Hollanda’nın eski Dışişleri Bakanı Hans van den Broek, aynı zamanda AB Komisyonu’nun eski Dış İlişkiler sorumlusu. Hollanda Katolik Halk Partisi’nden gelen kıdemli bir siyaset ve devlet adamı. Böyle bir şahsiyetin, “Akil Adamlar” ya da “Bağımsız Türkiye Komisyonu”nda yer alması, Ak Parti iktidarının Türkiye’sinin AB serüveni açısından büyük şans.
Polonya’nın eski Dışişleri Bakanı Borislaw Geremek ise, asıl ününü Avrupa’nın çok saygın, büyük bir entellektüeli, Polonya’da komünist rejimi yıkan Lech Walesa liderliğindeki Dayanışma Hareketi’nin baş ideologu olarak yapmıştı. Adam Michnik ve Jacek Kuron ile birlikte Dayanışma’nın “üç beyin”inin en önde geleniydi.
Emma Bonino, İtalyan Radikal Partisi’nin eş genel başkanı, Avrupa Parlamentosu’ndaki Radikal grubun lideri. 17 Aralık Zirvesi’nden önce Türkiye için nasıl didindiğini, Brüksel’de ne kadar önemli toplantılar düzenlediğine tanığız.
Emma Bonino, aynı zamanda İslam dünyasında kadın hareketinin örgütlenmesinde de faal. Bir yandan da, Irak Kürt liderliğiyle yıllar öncesine dayanan ilişkilere sahip. Avrupa’da bulunabilecek en ateşli “Türk sempatizanları”nın da başında geliyor. Şu sırada, partisi koalisyon ortağı olduğu için, İtalyan hükümetinin Avrupa Bakanı!
Benim İstanbul’daki son toplantıda karşılaşmadığım, daha önceki seferlerde uzun sohbetler yaptığımız, Fransa’nın eski Sosyalist Başbakanı Michel Rocard ve Avusturya Dışişleri eski Müsteşarı Albert Rohan da, “Bağımsız Türkiye Komisyonu”nun üyeleri olarak, “Akil Adamlar” içindeler.
*** *** ***
“Akil Adamlar”, İstanbul’da bizleri dinlediler, Ankara’da da başta Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Ali Babacan olmak üzere, yöneticilerimizi dinleyecekler. Onlara söylenecek kadar, belki daha da önemli olan, onları dinlemek. AB’ye yönelik “yol haritası” bakımından da, Türkiye’nin birebir taraf olduğu sorunlara yaklaşım ve “çözüm formülleri” üretmek bakımından da. Örneğin, Kıbrıs ve Kürt sorunlarına ilişkin olarak.
İstanbul’daki toplantıda, bizi (ben ve Soli Özel’in katıldığı toplantıda) dinledikten sonra, Komisyon’un yardımcıları arasında yer alan Hollanda Prensesi, Irak boyutuna da gönderme yaparak, “Peki, Kürt sorunu sizce nasıl çözülür?” diye soruverdi. “Bunun sihirli formülü yok. Bir dizi ve paralel mekanizmayı harekete geçirmek gerek” cevabı verdim ve birkaç şeyi sıraladım. (Biz, toplantıya girerken M.Ali Talat çıkıyordu!)
Toplantının ardından, kimliklerini, tecrübelerini, isim ağırlıklarını, saygınlıklarını, kişilik özelliklerini ve Türkiye’nin AB üyeliğine kesin inançlarını hatırlayarak, bu “Akil Adamlar”dan hükümetin “Kürt sorunu”na çözüm yöntemleri geliştirmeleri konusunda da yararlanabileceklerini aklımdan geçirdim.
Ankara’ya naçizane uyarı: Açık yüreklilikle, “Kürt sorunu” konusunda neler yapılabileceği ve bu konuda “Bağımsız Türkiye Komisyonu”nun neler yapabileceğini de konuşsunlar.
Türkiye, böylesine çaplı, geniş ufuklu, renkli, nüfuzlu ve etkili “danışmanlar”dan mutlaka “AB lobiciliği”nin de ötesinde yararlanabilir ve yararlanmalı...
Paylaş