Paylaş
Sözümü tutacağım ama Osman Baydemir’in sözleri konusundaki yazıyı uygun bir güne erteleyerek. Bu arada, dünkü Radikal’de Tarhan Erdem’in bu konuya ayırdığı gayet öğretici ve ilginç yazıya dikkat çekmek istiyorum.
YAŞ’ta ne oldu? Ne oluyor?
Normalde, önceki gün Çankaya Köşkü’ne imzaya çıkartılan Silahlı Kuvvetler üst kademesine ilişkin terfi-tayin kararnamesiyle yeni Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının isimleri belli olurdu. Oysa, Kara Kuvvetleri Komutanı olarak atanması beklenen Orgeneral Hasan Iğsız, bu makama getirilmeyince, ona yerini boşaltarak Genelkurmay Başkanı olması söz konusu olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’in Genelkurmay Başkanlığı’na atanması kararnamesi de tekemmül etmedi. Önceki gün itibarıyla, Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atama yapılmamış oldu.
Ertesi gün yani dün itibarıyla “dramatik gelişme” sayılan ise, Jandarma Genel Komutanı iken, Hasan Iğsız olmayınca Kara Kuvvetleri Komutanı olarak atanması beklenen eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Attila Işık, “emekliliğini” istedi. Eski, zira Jandarma Genel Komutanlığı’na önceki gün atama yapılmıştı.
Ortaya çıkan durum, Silahlı Kuvvetler piramidinin üste ve alta doğru olarak karıştığını yansıtıyor. TSK’nın “teamülü”nde kimin hangi tarihte kuvvet komutanı olacağı, buna bağlı olarak Genelkurmay Başkanı’nın ne zaman, ne süreyle ve kim olacağı yıllar öncesinde belli oluyor. Oysa, dün gelinen nokta, “teamül”e hükümet tarafından müdahale edilmiş olduğundan, “piramit”in karmakarışık olması sonucunu doğuruyor.
Çözülemez bir sorun değil; toparlanır.
*** *** ***
Militarizm virüsü damarlarındaki kanda (ve bilinçaltından) sürekli dolaşan Türkiye’nin ana akım medyasının Ankara büroları Orgeneral Attila Işık’ın emekliliğini istemesinden çok heyecanlandılar. Bunu “YAŞ satrançı”nda “askerin müthiş bir hamlesi” olarak takdir duygusuyla izleyenler olduğu da seziliyor.
Ortada bir “satranç” mı var?
Cumhurbaşkanı’ndan hükümet yetkililerine dek, herşey normal seyrinde gelişiyor. Askerlerin bir bölümü ve askerciller açısından ise “çok ciddi bir kriz” ve “karşılıklı satranç hamleleri” söz konusu.
Çok haksız değiller. Şayet Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’deki hukuktan, bağlı olması gerektiği yürütme organından tümüyle bağışık, tümüyle ilişkisiz olması gereken siyasete boğazına dek batmış, bu ülkenin bir “özerk” kurumu ise, YAŞ’ta gelinen nokta, onun bütün bu özelliklerine müdahale niteliğinde olduğu için, karşı-tepki veriyor ve ortaya bir “satranç” görüntüsü çıkıyor.
Hükümetin yapacağı tek şey, hukuk içinde kalmak ve yasaların kendisine verdiği yetkiyi kullanmak. Bunu yaptığı ve yapmaya devam ettiği sürece, kimilerinin “satranç” diye gördükleri “oyun” sona erer. Bu da son zamanlarda akıl almaz ölçüde itibar erozyonuna uğramış olan Silahlı Kuvvetler’in yitirdiği itibarını geri alabilmesi için iyi bir fırsat, dolayısıyla söz konusu kurumun yararına olur.
Mesele, hukuk içinde kalınacak ise, öyle çok da karışık ve karmaşık değil. YAŞ’ın Genelkurmay Başkanı ataması ile kuvvet komutanları ataması konusunda bir yetkisi yok. Kuvvet komutanları, üçlü kararname ile atanıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı imzası şart. Genelkurmay Başkanı için ise Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor.
Yani, söz konusu makamlara atamalara ilişkin yetki –olması gerektiği gibi- sivil otoriteye ait. Başbakan Tayyip Erdoğan, Orgeneral Hasan Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olmasını istemediği için, kararnamesini imzalamadı. Niçin istemedi? Çünkü, Iğsız, geçen yıla ait ve hükümetin internet ortamında fişlenmesi anlamındaki “internet andıcı”ndan ötürü hakkında soruşturma açılmış bir isim. Dahası, Balyoz soruşturması yani “darbecilik” nedeniyle haklarında “yakalama kararı” çıkmış general ve amiraller de terfi ve tayinden nasibini almadı.
Böyle olmasında ne anormallik var? Askeri Personel kanunu dahil, yürürlükteki her yasa metninin gereğine uyulmuş oluyor. Hem “darbecilik” soruşturmasının muhatabı ve üstelik soruşturmadan kaçar halde, saklanır ya da erişilmez durumda, hakkınızda “yakalama kararı” çıkmış olacak ve o arada Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst kademelerine tırmanacaksınız, altınızda binlerce kişilik silahlı güce komuta edeceksiniz. Soruşturmanıza konu olan “darbe girişimi”nin muhatabı hükümet ise, sizi terfi ettirecek, gücünüzü arttıracak. Böyle şey olur mu?
Efendim, “teamül”. Bu “teamül”e göre, İstanbul’daki 1. Ordu Komutanı yaşı ve kıdemi elverirse, Kara Kuvvetleri Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı ise yaşı ve kıdemi elverirse, Genelkurmay Başkanı olur. Bu iş öyle ayarlanmıştır ki, yıllar öncesinden kimin hangi makama getirileceği aşağı yukarı bellidir. Havacı bir general ya da denizci bir amiralin Genelkurmay Başkanı olmasına rastlanamaz. YAŞ toplantıları, Başbakan’ın ve Milli Savunma Bakanı’nın mostralık olarak oturduğu her yılın Ağustos ayı başındaki rutin bir görüntüden ibarettir. “Anayasal Başkomutan” Cumhurbaşkanı ise, hükümetin mostralık görüntü verdiği YAŞ toplantısı sonuçlarının mühür basma mevkiinden başka bir rol sahibi değildir.
“Teamül” denilen budur, bu olagelmiştir.
TSK’nın teamülü denilen, TSK’nın hukuktan ve Türkiye’nin yürütme organından bağışıklığı anlamından başka hiçbir şeye gelmiyor. Boğazına kadar siyasete batması ve sık sık içinde mantar gibi “darbeci eğilimler” üretmesi de bu yüzden.
Hükümetin YAŞ’a ilişkin “yetki kullanması” yasaldır ve meşrudur. Bu hükümet, YAŞ’a ilişkin yetkisini, bu kez yasal ve meşru olmaktan da öteye haklı gerekçelerle kullanıyor.
*** *** ***
Bugün ortaya çıkan durumun geçmişte emsalleri var. Militarist virüsten enfekte medya mensupları hatırlamakta zorlanabilirler. 1987’de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, YAŞ toplantısından önce sürpriz biçimde emekli olmuştu. “Teamül”e göre, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Öztorun’un Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmesi bekleniyordu. Başbakan Turgut Özal, “teamül”e bakmadı, yetki kullandı ve Orgeneral Necip Torumtay’ın Genelkurmay Başkanı olarak atanmasını sağladı. Necdet Öztorun, 30 Ağustos resepsiyonu için, “Genelkurmay Başkanı” sıfatı yazılı davetiyeler bile bastırmıştı. Özal’a el altından “Rezil olacağım. Davetiye bastırdım. Atamamı yapın. Söz, 30 Ağustos’tan sonra istifa edeceğim” diye mesajlar geldiğini de biliyoruz. Turgut Özal, kulak asmadı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay, 1990’da Körfez Savaşı’na giden günlerde Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile ters düşmüştü. Aniden istifasını verdi. O sırada Kıbrıs’taydım. Rauf Denktaş beni çağırdı. Çok heyecanlı idi. Ne olacaktı şimdi?
Bir şey olmadı. Turgut Özal, daha sonra bana, Torumtay’ın istifasını öğrenince, hiç telaşa kapılmadığını, yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Doğan Güreş’in atanmasını sağladığını anlatmıştı.
Hükümetler hükümet etmeye karar verdikleri vakit, sorun çıkmaz. Bu ülkenin ordusu, hukuk dışına çıkmadığı ve yetkisini kullandığı için, “teamül” adına kazan mı kaldıracak
Ne yani; hükümeti devirmeye mi kalkacak, filanca yerine falanca değil de beriki atandı diye? Mevcut soruşturmalar zaten bu gibi girişimlerle ilgili değil mi?
Kimseyi de zorla belirli bir makama oturtamazsınız. Attila Işık, Kara Kuvvetleri Komutanı olmak istemez, emekli olmak isterse; emekli olur. Ama Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na da, daha üstüne, Genelkurmay Başkanlığı’na da, daha alt makamlara da birileri mutlaka oturur.
Aksi “kazan kaldırmak” olur.
Silahlı Kuvvetler’in üst kademesinin ikide bir “demokrasiye bağlılık” beyanlarında bulunmasına bakılırsa, sivil otoriteye “kazan kaldırması” beklenemez.
Ankara medyasının kendi kendine oynadığı “iktidar satrançı” oyununda “şahmat” olması ise kuvvetle muhtemeldir.
Paylaş