Paylaş
Ahtamar (Akhtamar) Kilisesi’nin restorasyonu tamamlandıktan sonra "turizme açılacağı" ve bundan Doğu Anadolu’da turizm patlaması beklenen bir girişimin tören günü.
Gelgelelim bakanlık, 1000 yıllık Ermeni krallık merkezi Ani’nin adını “Anı” yaptığı gibi, Ahtamar Kilisesi’ni de haç ve çandan arındırarak ve adını da "Akdamar Müzesi"ne çevirerek alayıvala ile uluslararası gösterişli bir tören hazırlıyor. Bu isim değiştirme hastalığı, haç ve çana gösterilen "dini ve kültürel hoşgörüsüzlük", bu girişimi giderek bir "kültürel soykırım" algılamasına dönüştürürse kimse, şaşırmasın ve dünyaya dert anlatmak için beyhude yere helak olmasın.
Ahtamar adı, Van Gölü’ne ait bir efsane ile ilgili. Kilisenin bulunduğu adadaki Tamar isimli sevgilisine kavuşamadan, gölün sularında kaybolan gencin, suların dibine giderken "Ah Tamar" diye inlemesini anlatan bir efsane söz konusu. Ahtamar Adası, adını bu efsaneden alırken bunu "Akdamar" yapmak neyin nesi?
Bu ne menem bir yaratıcılık yoksunluğudur ki, Anadolu’da bin yıllık yerleşim yerlerinin isimleri Güzelyurt, Yeşilyurt, Yeşilköy, Gündoğan vs cinsinden, ülke topraklarında hiçbir geçmişi ve anlamı olmayan onlarca yere veriliyor; Ani, Anı yapılıyor, Ahtamar, Akdamar.
Tarihi bir kiliseyi restore ediyorsunuz, haç koymamakta ve çan takmamakta bin dereden su getiriyorsunuz. Kim inanacak sizin "laik" olduğunuza, "tüm dini inançlara saygı gösterdiğinize" ve "medeniyetler çatışmasına karşı medeniyetler ittifakı ve uzlaşması"ndan yana olduğunuza?
Yaptığınız göz göre göre bir "kültürel soykırım". Ne hakkınız var buna? Niçin yapıyorsunuz?
***
İstanbul Ermeni toplumundan bir grup aydının, Kültür Bakanı Atilla Koç’a gönderdiği mektupla ilgili haberin satırlarını Agos gazetesinin 23 Mart sayısından okuyalım:
“... Adadaki kilisenin isminin de Ahtamar Surp Haç Kilisesi olduğunu ve adını da her yıl eylül ayının ikinci pazarına denk gelen ‘Surp Haç’ yortusundan aldığına vurgu yapan aydınlar, ‘Bu, Ermeniler için önemli bir gün ve önemli bir yortudur. O kilisenin varlık nedeni de budur. Bu nedenle adanın ismi gibi kilisenin isminin de dinsel ve tarihsel ismine uygun olarak değiştirilmesinin yerinde olacağı kanaatindeyiz... İstenirse kilisenin kuru mülkiyeti cemaate, kullanma hakkı ilgili devlet kuruluşuna verilebilir. Ancak, eğer burası aynı zamanda bir kilise olacaksa, kutsanması ve duayla açılması gerekir...”
Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II, “Tepesinde haç olmayan kilise olur mu? Ayrıca açılışta ayin de yapılmayacak. Eğer bir din olarak benim orada rolüm olmayacaksa, açılışa gitmemin de bir anlamı olmaz” diyor.
"Bizimkiler" ne yapmak istiyorlar dersiniz? Bana sorarsanız, "suret-i haktan görünüp, siyasi yarar sağlamak" istiyorlar ve doğal olarak yapmak istedikleri yüzlerine gözlerine bulaşıyor. Ahtamar’ın açılışı, önce 24 Nisan olarak planlanmıştı. Tam uyanıklık. Dünyada "Ermeni soykırımını anma günü" olarak gösterilerin yapılacağı biliniyor ya, tam o güne getirerek büyük bir propaganda kozu kullanılacaktı.
Sonra tarihi, 11 Nisan’a çektiler. 11 Nisan ise eski Ermeni takvimine göre 24 Nisan’a tekabül ediyor. Herhalde bunu da biliyorlardı. Başka bir uyanıklık peşinde koştular. Neticede, açılış Ahtamar, Akdamarlaşarak ve haçsız, çansız müze-kilise restorasyonunun açılışına dönüştürülerek 29 Mart’ta karar kılındı.
Ne ayıp. Haç, Hıristiyan inancında, Hz. İsa’nın tüm insanların acısını, ıstırabını üstlenmesini ifade eden bir sembol. Müslümanlar, haça inanmasalar, hatta haçın tarihte Müslümanlar açısından olumsuz anıları olsa bile, 2007 yılında laik bir ülkede, "herkesin dini inancına saygı" gerekmez mi? Müslüman Kültür Bakanı ve hükümetini, böyle bir anlayış yüceltmez mi?
Bir yandan Fatih Sultan Mehmet’in adını ağızlarından düşürmüyorlar; diğer yandan Fatih’in 550 yıl önce yaptığının, hoşgörüsünün yanına yaklaşamıyorlar. Fatih’ten hiçbir şey öğrenmemişler.
***
Hrant Dink, belki unutmuşsunuzdur, 19 Ocak günü kahpece, arkasından vurularak öldürüldü. Öldürüldüğü saatlerde onun hazırladığı son Agos sayısı, Agos’un 564'üncü sayısı piyasaya henüz çıkmıştı. Haftalık gazetenin manşeti, Ahtamar ile ilgiliydi ve Hrant’ın elinden çıkan Agos imzalı "Tarihin cilvesi" başlıklı başyazısı da. Bakın Hrant Dink, Agos diye imzaladığı başyazıda ne yazmış:
“Restorasyonu tamamlanan Akhtamar Surp Haç Kilisesi’nin açılışı tam bir arapsaçına döndüğü gibi, fazlasıyla da mizah kokmaya başladı. Doğru bir işi bu kadar yanlış bir mecraya kaydırmak ve eline yüzüne bulaştırmak ancak bu kadar becerilebilirdi. Gizlenemez gizli niyet, ancak bu kadar sırıtabilirdi. Tam bir komedi. Tam bir rezalet!
Hükümet ‘Ermeni sorunu’ konusunda hâlâ doğru bir yöntem ve doğru bir yol tutturamadı. Derdi sorun çözmek değil, güreşe soyunmuş pehlivan gibi puan kazanmak. Neyi, nasıl yapıp, arkaya dolanacak da rakibini kündeye oturtacak. Tüm tasası bu. Hiç ama hiç samimi değil. Güya Ermeni tarihçileri tarih konuşmaya çağırıyor ama kendi aydınlarını Ermeni soykırımı konusunda muhalif söylemlere sahip oldukları için de yargılamaktan çekinmiyor.
Doğu Anadolu’yu turizme kazandırmak için Ermeni Kilisesi’ni de restore ediyor ama ‘Bu işten nasıl daha fazla değişik siyasal yararlar sağlarım, dünyaya bunu nasıl pazarlarım’ diye de işin tadını kaçırmakta bir sakınca görmüyor.”
Bu yazının yayımlandığı gün Hrant’ı vurdular. İşin tadı hepten kaçtı. O gün bugündür tat tuz kalmadı.
Hrant Dink cinayeti soruşturmasından her geçen gün kötü kokular yayılıyor.
Bugün de Ahtamar Surp Haç Kilisesi’ni Akdamar Müzesi diye açarak, haçı kaldırıp tüy dikiyorlar.
Arkasından gelsin, "Sözde soykırım" ve "Medeniyetler İttifakı" söylemi!
Paylaş