Abdullah Gül, Hrant Dink cinayetinin peşine düşüyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, kişisel kariyeri ve düşünsel evriminde büyük role sahip olduğunu söylediği ve “insan hakları okulu” diye nitelediği Strasbourg’daki Avrupa Konseyi’ne ziyaretinin en somut sonucu, Cumhurbaşkanı’nın “Hrant Dink cinayeti”nin peşine düşmeye karar vermesi oldu!
Abdullah Gül, salı gecesi Strasbourg’un en iyi lokantası olarak bilinen Le Crocodile’de onuruna verilen akşam yemeğinin ardından, yaya olarak oteline döndü ve Türkiye’den beraberinde gelen gazetecileri oteldeki süitine “sohbet” için davet etti. Önce not defterleri ve kayıt cihazlarının kapalı tutulması kaydıyla bir tam bir “iç dökme” ve “sohbet” olarak cereyan eden konuşmalar, Türkiye’nin can alıcı konuları üzerine dönüştü ve Cumhurbaşkanı’nın onayıyla not defterleri ve kayıt cihazları açıldı. “Sohbet”, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölüm nedenini aydınlatmak üzere Gül’ün görevlendirdiği Devlet Denetleme Kurulu’nun olayı hayli “kuşkulu” olarak niteleyen son raporu üzerinde konuşulmakta iken, birden Hrant Dink cinayeti konusuna döndü. Cumhurbaşkanı’na kendisinin de çok öneme ve değer verdiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Eylül ayında Türkiye aleyhinde Hrant Dink cinayeti davasına ilişkin “mahkumiyet kararı” hatırlatıldı ve “Devlet Denetleme Kurulu’nu çalıştırmayı düşünüp düşünmediği” soruldu. AİHM kararının, “yürütmenin kusuru” nedeniyle verildiği, “idari olarak cinayetin aydınlatılması konusunda Türkiye’nin gerekenleri yapmadığını” belirlediği üzerinde duruldu. Yani, konu “iş yargıda”nın ötesindeydi. “Hazmedemiyorum, Mahcubiyet duyuyorum”... Cumhurbaşkanı Gül, AİHM kararıyla “Türkiye’nin başı dik duramadığını” ifade etti ve Hrant Dink cinayetini “hazmedemediğini” söyleyerek, defalarca o konudan “mahcubiyet duyduğunu” üzerine basa basa vurguladı. Türkiye’ye dönünce, Devlet Denetleme Kurulu’nu Hrant Dink cinayeti için de çalıştırabileceğinin mesajını açık biçimde verdi. Hrant Dink cinayeti üzerindeki konuşmalar, Cumhurbaşkanı ile yapılan sohbetlere aşina olanların dahi pek alışkın olmadığı bir açık sözlülükle yapıldı. Bir hafta önce, Hrant’ın ölüm yıldönümünde binlerce kişinin en duyarlı biçimde haykırdığı sloganın “Katil Devlet Hesap Verecek” şeklinde olduğu, Gül’ün “Devlet Başkanı” sıfatını taşıdığı, bu nedenle “devletin temizlenmesi” ve “temiz Türkiye’den birinci derecede sorumlu olduğu” dile getirildi. DDK göreve Cumhurbaşkanı Gül, bütün argümanları dikkatle dinleyerek, Hrant’ı, “Vatandaşımızı koruyamadık, büyük mahcubiyetim içindeyim. Bu durumu hazmedemem” sözleriyle duygularını tekrarladı ve Türkiye dönüşünde, Devlet Denetleme Kurulu’nu çalıştırmak dahil, konunun peşine düşeceğinin altını çizdi. Abdullah Gül, Hrant Dink cinayetinin faillerinin çok kısa sürede yakalanmış olmasına bakarak, mahkeme sürecinin başlamasını da göz önünde tutarak, beklenti içine girdiğini belirtti; ancak 4 yıldır cinayetin aydınlanması sonucunda bir ilerleme sağlanamaması üzerine bir de AİHM’in Türkiye’yi mahkum eden kararının çıkmasından sonra kendisinin de harekete geçeceğini bildirdi. Strasbourg sohbetinde Hrant Dink cinayetinin peşine düşeceğine dair kendisini yükümlülük altına sokan Cumhurbaşkanı Gül, bugüne dek kamuoyunca bilinmeyen Necip Hablemitoğlu cinayetinin arka planına ilişkin de ilginç bilgiler verdi. Hablemitoğlu cinayetinin parmak izleri Hablemitoğlu cinayetinin, kendisinin kısa Başbakanlık dönemine denk geldiğini, bunun üzerine bunun aydınlatılmasını kendisine “kişisel sorun edindiğini” ve “üzerine gittiğini” anlatan Cumhurbaşkanı, cinayetinin arka planını öğrendiğini ima etti. “Yani parmak izlerini buldunuz mu?” sorusunu teyid eder şekilde başını salladı. Necip Hablemitoğlu’nun eşiyle defalarca başbaşa görüştüğünü, Hablemitoğlu’nun eşinin kimseyle paylaşmadığı bazı bilgileri kendisiyle paylaştığını ifade eden Gül, cinayetin nasıl, neden ve kimler tarafından işlendiğini kendisinin “anladığını” söylemekle birlikte, soruşturmanın gerçek faillere ulaşamadığını, o yüzden somut sonuç vermemiş gibi göründüğünü de açıklamasına ekledi. Yargı, Türkiye’nin en geri kurumu AİHM’in bulunduğu Strasbourg’ta ve “İnsan Hakları Okulu” Avrupa Konseyi’nde konuşma yaptığı günün gecesinde Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’de yargının, ülkenin en geri kalan ve dünyaya kapalı kurumu olduğundan da yakındı. Türkiye’de her meslek grubunun ve devlet kurumlarının her birinin dış dünya ile temasa geçtiğini, bunun tek istisnasının yargı olduğunu söyleyen Abdullah Gül, AİHM’e Türk yargıç atamak için, diplomat yerine yargıç arandığını ama bulunamadığını ve sonuç olarak akademiyaya yönelindiğini anlattı. Yargı reformu gereği üzerinde tekrar duran Cumhurbaşkanı, “merkeziyetçiliğin azaltılması” ve bir şekilde “ademi merkeziyetçiliğin” yeni anayasalı, yeni Türkiye’de uygulanma şansına ilişkin bir soruya da, Ahmet Necdet Sezer’in iptal ettiği “kamu reformu”nu överek karşılık verdi. O “kamu reformu projesi”nin tekrar canlandırılabileceğini söyledi. Türkiye için öngörülen kalkınma ajanslarına bile “üniter devlete aykırı” diye karşı çıkılmış olduğuna gönderme yaptı. Kalkınma ajanslarının bir süredir çok başarılı çalışmalar yapmakta olduğuna değindi. Sonuç olarak, Abdullah Gül’ün “yeni ve özgürlükçü Anayasa” mesajı vererek başlattığı, “Strasbourg seferi”nin en verimli ve somut sonucu, seferin sonunda Cumhurbaşkanı’nın Hrant Dink cinayetinin aydınlatılması için en yüksek düzeyde harekete geçme kararlılığını açıklaması oldu.