Paylaş
Bu “hesaplaşma”, “yenilenme” ve “kabuk değiştirme”nin “olmazsa olmaz” büyük adımı 1982 Anayasası’nın ortadan kaldırılmasıdır.
1982 Anayasası, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünüdür ve Türkiye’de belkemiğini “asker”in oluşturduğu “bürokratik vesayet rejimi”nin temel dayanağıdır.
1982 Anayasası’nın toptan değişmesi , kuşkusuz, zorunludur ama söz konusu anayasanın delinmesi ve can evinden vurulması yönünde atılacak her adım da değerlidir.
Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını değiştirmeye ve siyasi parti kapatmayı zorlaştıran anayasa değişiklikleri bu açıdan çok önemlidir.
Aynı şekilde, 1982 Anayasası’nın 12 Eylül’ü kutsayan geçici 15. Maddesi’nin kaldırılması da, aynı şekilde, “simgesel” dahi olsa anlamlı bir adımdır.
Bu adımlardan biri de, 1 Mayıs’ın bugün Taksim Meydanı’nda kutlanacak olmasıdır. 1 Mayıs kutlamalarına “Taksim Yasağı” da bir 12 Eylül “ürünü” idi ve bu yasağın bugün toptan kalkacak olması, 33 yıl sonra 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanabilmesi, “anayasa değişiklik paketi”nin ilk turda TBMM’den geçmesinden sonra, Türkiye’nin “demokratik geleceği” yönünde atılacak yeni bir adımdır.
*** *** ***
Bir yıl önce, 12 Eylül’ün “Taksim’de 1 Mayıs yasağı” bir ölçüde delinmişti. Sendikaların, farklı saatlerde, farklı sayılarla Taksim’e gelmelerine izin verilmişti. Bu kez, Taksim, 1 Mayıs’a, olması gerektiği gibi, ardına kadar açılmış olacak.
Geçen yılın 1 Mayıs’ının ardından 2 Mayıs tarihinde bu köşedeki yazımda, 1 Mayıs 2008’e ilişkin bir anekdot aktarmıştım. Tekrarlamakta yarar var:
“Geçen yılın (2008) 1 Mayıs’ının ne derece utanç verici sahnelerle yaşanmış olduğu belleklerimizden silinmedi. Geçen yılın 1 Mayıs’ının birkaç gün sonrasında bir arkadaş evinde bir grup meslektaş Başbakan Tayyip Erdoğan ile biraraya gelmiştik. Ak Parti’ye kapatma davasının açılmasından birkaç hafta sonra. Haliyle dikkatler orada ne konuşulduğuna çevrildi. Bir ‘basın toplantısı’ olmadığı için, konuşulanlar bir miktar sızdıysa da, katılanlar tarafından yazılıp çizilmedi. O gün 1 Mayıs olayları da konuşuldu. Yemek masasında İçişleri Bakanı Beşir Atalay da vardı. Aramızdan bazıları, 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkılmasına şiddetle karşıydı. Bir ara, ben, ‘Niye Taksim’e çıkılmasın? Taksim’e çıkılmaması, 12 Eylül askeri rejimiyle birlikte gelen yasaklardan biridir. O rejimin getirdiği yasaklara nasıl karşı çıkıyorsak, o yasaklar nasıl teker teker kalkıyorsa, Taksim’de 1 Mayıs kutlanmaz, Taksim’de yürünmez yasağı da kalkar’ dedim. Tartışmayı izleyen Başbakan’ın ağzından, ‘Benim de Taksim’de yürümüşlüğüm vardır’ cümlesi dökülüverdi. Zihni belli ki gençlik günlerine gitmiş, tartışmanın doğallığı içinde o an içinde canlanan, Taksim’in ‘kutsallığı olmayacağı’na ilişkin duygusunu içtenlikle dışa vurmuştu. Aramızda yüksek sesle ve hararetle süren 1 Mayıs tartışmasının bir yerinde, doğrudan Başbakan’a dönerek şöyle dediğimi nakletmeliyim: ‘Eğer kalkıp, 1 Mayıs’tan 15 gün önce 1 Mayıs’ı ‘Emek Bayramı’ ilan ettiğinizi ve resmi tatil günü yaptığınızı hükümet kararı olarak ilan etseydiniz ve sendika liderleriyle pazarlık yapacağınıza ‘1 Mayıs’ta elimle çiçeklerle Taksim Meydanı’na giriyorum. İsteyen sendikacı arkadaşım bana katılabilir’ gibisinden bir açıklama yapsaydınız, Türkiye’nin bugünkü fotoğrafı çok değişik olabilirdi.’ Tekrar hatırlatalım; kapatma davasının karabulutlarının bizzat Tayyip Erdoğan ile Ak Parti üzerine çöktüğü günlerdi. Başbakan, bu sözlerime bir tepki vermedi. Gözlerinin dalgın bir ifadeye büründüğünü gördüm ama. Tepkiyi o vermedi de, topluluktan biri Danıştay Daire Başkanı’nın cenaze törenini, orada Başbakan’a yönelik hakaretlere ve provokasyonlara dikkat çekti. ‘Orası Ankara, o cenaze töreni oyun kurallarını başkalarının koyduğu bir alandı. Burası İstanbul. 1 Mayıs oyun kurallarını Başbakan’ın koyacağı ve Taksim’e elinde çiçeklerle gireceği bir durumda aynı şey olmaz’ karşılığını vermiştim. Sözü edilen cenaze töreni ve benzeri kitlesel toplantıların, Ergenekonculuğun girişimleriyle ilişkisini son bir yıl içinde, kim ne derse desin öğrendik. O sohbetten bu yana geçen bir yıl içinde, o gün orada konuşulanlar dün tümüyle gerçekleşmese de, büyük oranda gerçekleşti. Evet, önemli olan Taksim’e 1 Mayıs günü işçi temsilcileri, bayraklar, pankartlar ve çiçeklerle girdiler. 1 Mayıs ilk kez ‘Emek ve Dayanışma Günü’ olarak, bir ‘bayram’ gibi yaşandı.”
Bu yazının üzerinden geçen bir yıl sonra, 1 Mayıs’ın tam 33 yıl sonra gereği gibi Taksim’de kutlanacak olması, bir yönüyle Türkiye’nin “ileriye” doğru aldı yönü gösteriyor.
“Arşiv”, işe yarıyor; nereden nereye yol aldığımızı, hangi yöne gittiğimize ilişkin “iyimser sinyaller” veriyor.
*** *** ***
Taksim’li son 1 Mayıs’ta, yani 33 yıl önce Taksim’deydim.Kanlı provokasyon gerçekleştiği sırada Tarlabaşı yönünden Taksim’e girmekte olan kolda.
33 yıllık bir “ayrılık” ve “özlem”den sonra, onbinler Taksim’e akarken, ben, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Oxford yolunda, Avrupa semalarında olacağım. Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığının birinci yılını, Oxford’da “Türk Dış Politikası” üzerine bir konferansla kutlayacak.
Benim gönlüm ve aklım, “Türkiye’nin merkezi”nde olacak; Taksim’de.
“12 Eylül tabutu”na, Türkiye’nin “askeri darbe geleneği”ne bugün bir çivinin daha çakılacağı Taksim’de.
33 yıl sonrasının en güzel 1 Mayıs’ı kutlu olsun!
Paylaş