Paylaş
Bunun üzerine Demirel ailesinin büyüğü 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ‘bu bir gasptır’ diyerek sert bir tavır aldı. Kamuoyunda, TMSF aleyhine bir hava oluştu. Başbakan da bankalarının ve şirketlerinin içini boşaltan işadamlarını kastederek ‘sülükler, bu milletin 40 (yoksa 50’miydi?) milyar dolarını emdiler’ diyerek TMSF yetkililerini yüreklendirmek maksadıyla, karşı tavır koydu.
Bu olaydan iki gün sonra, Emin Çölaşan’ın köşesine Murat Demirel misafir oldu. Kendi penceresinden gördüğü şekliyle Egebank serüvenini anlattı. Yaptığı açıklamanın ilk bölümünden anlaşılan şu. Murat Demirel’i, bankanın eski sahipleri kandırmış. Birikmiş zararları 300 milyon dolara varan bankayı, bir yıl önce 35 milyon dolar kár etmiş diye yutturmuşlar. İkinci bölümde de Murat Bey, birikmiş bunca zarara rağmen Egebank’ı birkaç yıl içinde nasıl süper hale getirdiğini anlatıyordu. Zaten TMSF el koyduğu zaman da banka, para içinde yüzüyormuş. Bravo doğrusu! Pek tabii, karşılıksız kalan halkın mevduatından bahis yok. TMSF, yüzlerce milyon dolar parayı, o tarihte Egebank’a niçin koymuş acaba?
* * *
Ben Türk bankacılık sistemiyle 1977 yılında ‘aynen’ tanıştım. Bankalarımızın durumu, ‘faiz’ ve ‘döviz’ üzerinde devlet narhı olmasına rağmen, o zaman da parlak değildi. O gün bugündür, banka sektörünü, mikro ve makro planda, bazan içinden, bazan da dışından izliyorum. 1989-2001 arasında bu sektörde inanılmaz makro yanlışlıklar ve mikro pislikler yapıldı. Bu dönem ‘fetret’ devri midir, yoksa soyguncular için ‘fırsat’ devri midir bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki, her türlü melanetin cereyan ettiği çok kötü ve çirkin bir devredir. Ne Egebank’ın ne de bu devrede çıkarılan herhangi bir bankanın bilançosu gerçeği yansıtmaz. Esasen bu ülkede o tarihlerde ‘uluslararası muhasebe standartlarına’ ve ‘muhasebe muhakematına’ uygun olarak çıkartılmış tek bir tablo máli tablo yoktu. Şimdi de var olduğunu sanmıyorum. Türkiye’de doğru máli tablo, vergi kanunlarına ve sair mevzuata göre içinde hata ve suç unsuru bulunmayan demektir. Gerisi fantazidir.
* * *
Esas söyleyeceğim şudur: Başbakanın deyişiyle sülüklerin veya basının sevdiği deyimle hortumcuların ‘götürdüğü’ para asla 50 milyar dolar değildir. Belki bunun, beşte biridir. Kalanı, iç ve dış tasarruf sahibine yapılan fahiş faiz ödemeleri ile ‘mal-mülk edin, nasıl olsa zamanla artan değer, borçları rahat öder’ diye yapılan verimsiz yatırımlar, sektördeki yüksek ücretler ve inanılmaz israftır.
Son söz: Servet çalınır; ama gizlenemez.
Paylaş