Paylaş
Trump’ın bugün ilan etmesi beklenen kararı, eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Flynn’in Rusya’nın 2016 seçimlerine müdahalesini araştıran özel savcı Mueller’le işbirliği kararı almasının ardından dev bir gündem değiştirme hamlesi olarak gördüğü şüphesiz. Ancak Ortadoğu’yu yangın yerine çevirme potansiyeli taşıyan Trump’ın bu seçim vaadinin, İsrail ile ilişkilerini henüz kısa bir süre önce toparlayan Ankara’yı zor kararların eşiğine sürükleyeceği aşikar.
Ancak Ankara’nın asıl zor kararı New York’ta bir haftadır Reza Zarrab’ın tanıklık yaptığı davanın sonuçlarına verilecek diplomatik yanıt olacak. Olası senaryolar üzerinde çalışan Türkiye’nin hukuk ekibinin, ambargo mevzuatının Obama’nın son döneminde 2015’teki nükleer anlaşmanın ardından hafifletilmiş olmasının olası bir cezanın reddi için çıkış yolu olup olamayacağına baktığı konuşuluyor. Yargı kararlarının suçun işlendiği tarihteki mevzuat üzerinden alındığı ortadayken bu arayışla nereye varılmak istendiği bir muamma.
Ankara’da savunma hattının Halkbank’a olası cezayı New York’taki mahkemenin değil ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi’nin (OFAC) keseceğinden hareketle ‘yürütmenin bir organı hukuki bağlayıcılığı olan bir karar empoze edemez’ argümanı üzerine kurulabileceğini savunan bir görüş olduğu da kulis bilgileri arasında. Ancak bu argüman da havada kalabilir zira savcılık Atilla davasının sonunda Halkbank aleyhinde yeni bir iddianame hazırlayabilir.
Halkbank Gen Müdür Yardımcısı Atilla’nın avukat ordusunun savunma stratejisini ‘Atilla kurtulursa Halkbank kurtulur’ teorisinin üzerine kurduğunu anlıyoruz. Ancak jüri Atilla’yı suçsuz bulsa bile suçunu kabul eden Zarrab’ın ceza alacağı kesin. Zarrab ceza alacak ancak iddia makamıyla işbirliği sayesinde ceza indirimiyle kurtulacak. Zarrab’ın cezasının kesinleşmiş olması Halkbank’ı ABD’deki her türlü yeni hukuki sürece açık bir halde bırakacak.
Önümüzdeki aylarda yaşanacak gelişmeler açısından Washington’ın siyaseten bu davanın neresinde durduğu elbette kritik önemde. Zarrab davası New York’ta devam ederken iki gün önce Beyaz Saray’da Trump’ın Ulusal Güvenlik Konseyi ekibinin Türkiye açısından kilit ismi Fiona Hill ile görüşen CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz davaya ilişkin sorusuna ‘sadece izliyoruz, müdahil olmuyoruz’ yanıtını almış. Aksini söylemeleri beklenemezdi. Oysa kısa bir dönem de olsa patronları Trump’ın Türkiye’de FETÖ davasından tutuklu Pastör Brunson’ı kurtarma hevesiyle Zarrab’ı olası bir takasın tarafı olarak görebilmiş olduğu da bir gerçek.
Trump’ın yakın dostu eski New York Belediye Başkanı Rudy Giuliani ve eski ABD adalet bakanlarından Mukasey, önce Zarrab’ın savunma ekibine müdahil oldular sonra da Erdoğan’ın 16 Mayıs’ta Trump’la yüz yüze görüşmesi öncesinde Washington’da farklı kurumlar arasında mekik dokuyarak takas formülüne devlet içinde destek aradılar. ABD adalet ve dışişleri bakanlıklarında aradıkları desteği bulamasalar da Trump’ın kafasına girmeyi başardılar. Rivayet o ki Trump’ı takas adımından vazgeçiren şu sıralar koltuğu sallanan Dışişleri Bakanı Tillerson oldu.
Belki de Zarrab’ı ambargo davasının savcılarıyla hızla işbirliğine doğru iten süreç Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında kendisi üzerinden giden diplomasinin tıkandığı döneme rastlıyor. Hatırlayalım; Erdoğan’ın Trump’la ikinci yüz yüze görüşmesi BM Genel Kurulu sırasında 22 Eylül’de New York’ta olmuştu. Erdoğan New York’tan döndükten sadece beş gün sonra meşhur ‘ver papazı al papazı’ çıkışını yapmıştı. Aslında Erdoğan’ın ABD’de çok tepki çeken bu sözleri bir anlamda Zarrab için takas formülünün çöktüğünün ilanıydı. Enteresan bir biçimde tam da bu tarihlerden – hatta biraz daha öncesinden- itibaren Zarrab’dan haber kesilmişti.
Türkiye’de devletin en tepesinde kendisi için yapılan takas girişimlerden haberdar olduğunu Zarrab mahkemedeki tanıklığı sırasında teyit etti. Savcılık makamının mahkemeye sunduğu Zarrab’ın cezaevinden yaptığı telefon görüşmelerinin dinleme kayıtları da Zarrab’ın psikolojisiyle Ankara’nın yürüttüğü diplomasi arasındaki ilişkiyi irdelemek açısından önemli ipuçları içeriyor. Mahkemede duyduklarımız Zarrab’ın 2016’nın kasım ve aralık aylarında yükselen Ankara’nın girişimleriyle kurtulma umudunun bir sene içinde yerini kendi başının çaresine bakma telaşına bıraktığı tezini güçlendirecek nitelikte.
Zarrab’ın tam olarak ne kadar süredir ABD devletiyle işbirliği yaptığını anlamak açısından Türk avukatlarını ne zaman devreden çıkardığını da sorgulamak gerekir. Hakan Atilla’nın avukatlarından Cathy Fleming’in çapraz sorgusu sırasında Zarrab, Türk kadın avukatı aracılığıyla bir gardiyana 45 bin dolar rüşvet verdiğini söyledi. Zarrab’ın Türk kadın avukatı olarak bildiğimiz Şeyda Yıldırım’a ‘O siz misiniz?’ diye sordum ‘Hayır değilim’ demekle yetindi. Biraz araştırınca Zarrab’ın bahsettiği kişinin bir başka avukatı olduğunu öğrendim. Bu avukatın geçen ağustosta Zarrab adına sokakta söz konusu gardiyana para verirken FBI tarafından fotoğrafları çekilmiş ve dava dosyasına eklenmiş. Sonrasında Zarrab’ın bu avukatla çalışmaya devam etmediği belirtiliyor.
Zarrab’ın şu an savcılıkla işbirliğini koordine eden Amerikalı avukatın meşhur Ben Brafman olduğunu düşünüyorduk. Meğerse bir haftadır arkası yarın gibi izlediğimiz mahkeme sürecinde en etkin olan isim Zarrab’ın avukatı Robert Anello imiş. Mahkemede şemalarla gözümüze soktuğu ticari yaşamında her koşula göre hızlıca pozisyon alabildiğini ziyadesiyle kanıtlayan Zarrab’ın ‘zamanın ruhu’na göre avukat seçmekte de hiç zorlanmadığını ortada.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş