Paylaş
İstanbul’daki ABD Başkonsolosluğu personeli Metin Topuz’un tutuklanması üzerine Washington’ın aldığı Türkiye’deki vize hizmetlerini geçici olarak durdurma kararında kilit bir rol oynadığı bilinen Bass, Ankara’daki son haftalarında hükümet tarafından adeta ‘persona non grata’ (istenmeyen kişi) ilan edilmişti.
Büyükelçi Bass de tepkilere rağmen geri adım atmamış ve hükümete yakın medyanın haberleri üzerinden ‘hükümet intikam peşinde’ iddiasında bulunmuştu. Ancak John Bass’in Kabil’e tayin edilmesi Türkiye’de bazı çevrelerin yazıp çizdiğinin aksine tenzili rütbe olmadığı gibi cezalandırma hiç değildi. ABD Başkanı Trump, Afganistan’a yönelik yeni stratejisini açıklarken çok başarılı bulduğunu vurguladığı Bass’i bu ülkeye büyükelçi tayin ettiğini Temmuz 2017’de – yani vize krizinden üç ay önce – alayla valayla duyurmuştu.
John Bass arkasından teneke çalınan ABD’nin Türkiye’deki ilk büyükelçisi değildi. Ankara-Washington hattındaki ilişkilerin son 5 yılda geçirdiği büyük türbülanslar düşünüldüğünde Bass’in yerine kim gelirse gelsin bıçak sırtında görev yapacağına şüphe yok. Ancak Ankara’da o koltuğun böylesine kritik bir dönemden geçerken uzun süre boş bırakılması yine de Türk tarafında çok sempati toplamayacak yeni bir ismin gönderilmesinden çok daha iyi bir seçenek değil.
Aslında Türkiye’deki büyükelçilik makamının altı aydır boş kalması iki ülke arasındaki krizlerden ziyade Trump’ın kovduğu Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’dan kaynaklanıyordu. Mikro-merkeziyetçi yönetim tarzıyla kendi direksiyonundaki Dışişleri’ni büyük ölçüde karar alma süreçlerinin dışında bırakan Tillerson 14 ay kadar icra ettiği bakanlık görevine veda ederken, 188 büyükelçi pozisyonundan 40’ı aylardır atama bekliyordu.
Üç gün önceki yemin töreni vesilesiyle Trump’ın başkan olduktan sonra ilk kez Dışişleri Bakanlığı binasına adım atmasını sağlayan Amerikan siyasetinin yeni yıldızı Mike Pompeo, Tillerson döneminde diplomatların üzerine çöken ataleti dağıtmak için kolları sıvadı. Pompeo’nun aylardır boş duran kilit pozisyonlara hızla atama yapması bekleniyor. Listeler hazırlanmış bile. Sağlam kaynaklardan edindiğim bilgiye göre Türkiye’deki büyükelçilik pozisyonu da Pompeo’nun hızla doldurmayı planladığı noktalardan biri...hem de bir kariyer diplomatıyla.
İlk haber aslında bu; Trump yönetiminin Türkiye’ye atayacağı ilk büyükelçinin kariyer diplomatları arasından seçilecek olması. Yakın zamana kadar Washington’da konuşulan Ankara’ya siyasi bir atama yapılmasının düşünüldüğüydü. Bu ismin iş dünyasından ya da eski bir vali olma ihtimali vardı. Hatta bir ara Beyaz Saray, Türk asıllı bir Amerikalının Ankara’daki büyükelçilik görevine atanması seçeneğine yoğunlaştı. Muhtar Kent’in ismi geçti. Trump’ın kızı Ivanka ve damadı Jared’ın bu tartışmalar sırasında doktor Mehmet Öz’ün ismini dahi gündeme getirdiği dedikoduları aldı yürüdü.
Duyumlarıma göre Pompeo’nun Türkiye büyükelçiliği için değerlendirdiği isim halihazırda Dışişleri Bakanlığı’nın Yakın Doğu (yani Ortadoğu) İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı David Satterfield. Ankara’nın yakından takip ettiği bir isim olan 64 yaşındaki Satterfield geçen Ağustos ayından beri ABD Dışişleri’nin Suriye dosyasına bakan önemli bir kaç isminden biri olarak görev yapıyor. George W. Bush döneminin Neocon’larından Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’nın üst düzey danışmanı ve Dışişleri’nin Irak konusundaki özel koordinatörü olarak görev yapan Satterfield, Irak ve Suriye’deki dengeleri avucunun içi gibi bilen bir diplomat. Görev yaptığı yerler arasında Suudi Arabistan, Mısır, Lübnan ve Tunus var. İsrail-Arap ihtilafı üzerine de uzun mesai yapmış.
Satterfield’i son aylarda Ankara’nın radarına sokan şeylerden biri 11 Ocak tarihinde ABD Senatosu’nun Dışişleri Komisyonu’ndaki oturumda PKK’nın Suriye kolu YPG’lilerin çoğunlukta olduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) sahip çıkan sözleri olmuştu. Aynı oturumda Satterfield Amerika’nın Suriye’deki varlığına ilişkin olarak tam olarak şöyle demişti: ‘Zafer ilan edip öylece çekip gitmeyeceğiz. Bu benim fikrim değil, Başkan’ın stratejik kararı. ’
Satterfield’in bahsettiği stratejik kararın Başkan Trump’a değil de yerleşik Amerikan güvenlik bürokrasisine ait olduğunu son haftalarda net bir biçimde gördük. Büyükelçi Satterfield’in de nihayetinde yerleşik Amerikan bürokrasisi içinde kariyer basamaklarını tırmanmış bir diplomat olarak aynı argümanı savunmasında şaşırtıcı bir yön yok. Mesele bundan sonraki süreci nasıl yöneteceğinde. Ankara’ya büyükelçi olarak atanırsa – ki önce Trump’ın ardından da kongrenin onayına bağlı – Satterfield’in kucağında bulacağı ilk dosya Menbiç müzakeresi olacak.
Türkiye dosyasına da bakan Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı’na Jonathan Cohen’in yerine atanması beklenen isim de değişmiş. Tillerson’la yakın çalışan Albay Richard Outzen’ın şu an için eski yerinde, yani siyaset planlama ekibinde kalmasına karar verilmiş. Bu göreve de yine Cohen gibi bir kariyer diplomatının atanması planlanıyor.
Cohen’in yerine ismi geçen 60 yaşındaki Büyükelçi Stephen D. Mull halihazırda Georgetown Üniversitesi’ndeki Diplomasi Enstitüsü’nü yönetiyor. Obama döneminde Dışişleri Bakanlığı’nda İran ile nükleer anlaşmanın (JCPOA) uygulanması için kurumlar arası baş koordinatörlük gibi kritik bir görevde bulunan Mull, Trump’ın başkan koltuğuna oturmasıyla birlikte diplomatlık kariyerine ara vermişti. Polonya, Litvanya, Endonezya görev yaptığı yerlerden bir kaçı. Mull, merkezde Rusya ve NATO ilişkileri açısından üst düzey pek çok pozisyonda bulunmuş. Mull’ın isminin İran’la nükleer anlaşmayı öldürmenin peşinde olan Trump’ın başkanlığı sırasında başka bir alanda da olsa önemli bir görev için konuşuluyor olması kendi içinde hayli enteresan.
ABD tarafı sonunda Ankara’ya büyükelçi atamayı gündemine aldığına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da görev süresi dolmak üzere olan Washington’daki Türkiye Büyükelçisi Serdar Kılıç’ın yerine kimi göndereceğini yavaştan gündemine almak üzere olduğunu varsayabiliriz. Zira kulislerde Washington elçi konusunda adım atmadığı sürece Ankara’nın yeni isim göndermek yerine Kılıç’ın görev süresini uzatabileceği yorumu hakimdi.
Paylaş