Paylaş
ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’de YPG’ye ağır silah gönderilmesine onay verdiği mayıs ayından bu yana dozu giderek yükselen bir gerilimin esaretinde seyreden Türk-Amerikan ilişkileri seneyi sürpriz bir açılımla kapatıyor. ABD, dün 8 Ekim’de askıya aldığı Türkiye’deki vize hizmetlerine kısıtlamasız geri dönme kararını açıkladı. Washington yönetiminin vize hizmetlerini askıya alma kararını tetikleyen ABD İstanbul Başkonsolosluğu yerel personeli Metin Topuz’un tutukluğu sürüyor. ABD Adana Başkonsolosluğu’ndan Hamza Uluçay da hala tutuklu, Pastör Andrew Brunson da. Amerikan tarafı şu an için ufukta yeni tutuklamaların görünmediğine ve kendi personelini ilgilendiren olası yeni soruşturmalarda baştan sağlıklı bilgi akışı sağlanacağına dair Ankara’dan verilen güvencelerle yola devam etmeyi tercih etti.
Belli ki Türkiye’de Amerikan karşıtlığının tavan yaptığı böylesi bir dönemde vizelerin uzun bir dönem daha karşılıklı olarak kısıtlamalara tabi tutulmasının akıllara zarar bir hasar yaratacağı fark edilmiş. Zira ABD yönetiminin Türk hükümetine tepki olarak daha ziyade Türk vatandaşlarını vuran vize hizmetlerini askıya alma kararı da, Topuz’a ilişkin sürecin Türkiye’de medya üzerinden yönetilmesi de yangına benzin dökmekten başka işe yaramadı.
Zararın neresinden dönülse iyidir elbette de kendimizi kandırmayalım. Kronik ve yapısal hale gelen krizlerin Türk-Amerikan ilişkilerinin ‘stratejik ortaklık’ boyutunu tehdit eder hale geldiği büyük resimde vize parantezinden kurtulmak havayı azıcık temizler o kadar. Washington’ın iki ülke arasındaki krizlerin en küçük ve en kolay çözülebilir olanını denklemden çıkartması yeni yılda patlaması muhtemel daha derin krizler öncesinde bir mıntıka temizliğinden başka şey değil.
Türk-Amerikan ilişkileri 2018’e iki zorlu virajın eşiğinde giriyor.
Rusya’dan 2.5 milyar dolar karşılığında alınan S-400’lerin Amerika’da Ankara’ya yönelik yaptırımlar dönemi için başlangıç vuruşu olarak kullanılma ihtimali kuvvetli. İkinci olarak ise, New York’ta karar aşamasına gelen Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın yargılandığı İran yaptırımlarını delme davası sonucunda Halkbank’a ceza çıkması ve Ankara’nın cezayı ödememe yoluna gitmesi durumunda Türk ekonomisinin genelini etkileyecek yaptırımlar gündeme gelebilir.
Halkbank’ın kaderi İran asıllı Türk Reza Zarrab’ın baş sanıkken tanık olması üzerine jürinin 2018’in ilk günlerinde Hakan Atilla için vereceği karara bağlı. Ankara’da Atilla’nın ceza almayacağına yönelik bir iyimserlik rüzgarı estiği anlaşılıyor. Ancak altı ayrı suçtan 95 yıl ile yargılanan Atilla’nın cezasında hatırı sayılır bir indirim yapılsa, hatta beraat etse dahi bu savcılığın Halkbank aleyhine yeni bir iddianame hazırlamayacağı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla da tüm bu sürecin ABD’deki yaptırım rejimini yöneten Hazine Bakanlığı’ndaki karşılığının ne şekilde olacağını kestirmek güç.
Türkiye’nin Washington’ın yaptırım listesindeki Rusya devlet savunma sanayii şirketi Rostec’in ürettiği S-400’leri satın almasının ABD Kongresi’nde nasıl karşılık bulacağını anlamak içinse son beş ayda yaşanan gelişmeleri hatırlamak yeterli. Trump tüm isteksizliğine rağmen 1 Ağustos’ta Kongre’nin Rusya’nın 2016 başkanlık seçimlerine müdahale ettiği gerekçesiyle çıkarttığı yaptırımları onaylamak durumunda kalmıştı. Kongrenin talebi üzerine 60 gün içinde yaptırım uygulanacak Rus şirketlerinin listesini hazırlamakla görevlendirilen ABD Dışişleri 26 Ekim’de o listeyi yayınladı. 39 Rus savunma ve istihbarat teknolojisi şirketinin bulunduğu listeye hem S-400’lerin üreticisi Rostec, hem de ihracatçısı Rosoboronexport girdi.
Amerikalı şirketlerin 2017’de kara listeye giren Rus şirketlerle büyük boyutta iş yapması yasak. Yaptırımların ocak ayının sonuna doğru yürürlüğe girmesi muhtemel. ABD Kongresi’nde son dönemde hakim olan Türkiye karşıtı hava malum. İç politikaya dair pek çok konuda büyük bir kutuplaşma yaşayan kongrenin uç noktalardaki isimlerini birleştiren az sayıda konunun başında Türkiye geliyor. Türkiye’de tutuklu Amerikalılar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Mayıs’taki Washington ziyareti sırasında Türk korumaların protestoculara karşı şiddet kullanması kongrede daha önce eşi görülmemiş bir Türkiye karşıtlığına neden olmuş durumda. Bu ortamda S-400 alımına başta Türk savunma sanayiini kapsayacak şekilde bir takım ekonomik yaptırımlarla yanıt verme eğilimi hızla aksiyona dökülebilir.
Türkiye dosyasına bakan Amerikalı diplomatlar şimdiden, ‘Kongrenin aldığı ve alacağı kararlar için yapabileceğimiz bir şey yok’ demeye başladı bile. Dahası, bugüne kadar YPG ve Zarrab mevzuları nedeniyle iki ülke arasında yaşanan sürtüşmelere rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisini ılımlı bir çizgide yürüten Trump’ın Birleşmiş Milletler’deki Kudüs oylamasından sonra intikamcı bir çizgiye savrulması da olası yaptırımları körükleyecek bir faktör olabilir.
IŞİD ile mücadele için YPG’ye verilen hayati rol sayesinde ABD eliyle Suriye’de bir PKK devletine alt yapı hazırlandığı kaygısı içinde olan Ankara’ya Washington’dan verilen sözler olsa da şu aşamada tablonun 2018’de de fazla değişmeyeceği anlaşılıyor. Fetullah Gülen’in iade dosyası Washington’da neredeyse konu bile değil. Türk-Amerikan ilişkilerinin yakın geleceğine dair iyimser olmak zor ancak vize meselesi gösterdi ki krizlerin çözümü için yüksek sesli gerilim siyaseti yerine klasik diplomasi hiç de kötü bir fikir değil.
Paylaş