Paylaş
Hem Amerikan yönetiminde, hem de düşünce kuruluşlarında Türkiye çalışan analistlerde yaygın görüş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci turda seçimi alacağı yönünde. Birinci tur ihtimalinin yabana atılmamasını düşünenler de var. Ancak bu ihtimal genelde ‘seçimler adil olacak mı’ sorusuyla birlikte ele alınıyor.
AK Parti’nin meclis çoğunluğunu kaybetmesi ihtimalinin güçlü olduğunu düşünseler de bunun yeni başkanlık sistemi içinde ne ölçüde anlamı olacağını kestiremiyorlar. Böyle bir senaryoda kuşkusuz Washington açısından öncelikli husus Erdoğan’ın başkanlığı devam ederken farklı bir hükümet modelinin Türkiye ile ABD arasında masada açık duran krizli dosyalara nasıl etki edeceğidir. Erdoğan faktörünün denklemde kaldığı herhangi bir fotoğrafta ikili ilişkiler açısından genel çerçevenin fazla değişmeyeceği görüşü hakim.
İlişkilerde son yıllarda hakim olan sıkıntılı statükonun devamı demek, Washington açısından Ankara’nın NATO ittifakı içindeki güvenirliliğinin sorgulanmaya devam etmesi demek. Erdoğan-Putin ilişkisinin derinliği, Rus yapımı S-400 füzelerinin Türkiye’ye gelip gelmeyeceği soruları Washington’da kafaları meşgul etmeye devam edecektir. Türkiye ile iplerin kopartılmasını savunan koronun da sahne kenarından ‘İncirlik Üssü’nü bölgede başka bir ülkeye taşıyalım’ gibi zehirli söylemleri pompalamaya daha da hız vermesi muhtemel.
Amerikalılara göre Türkiye’deki siyasi statükoyu - dolayısıyla da ikili ilişkileri - radikal olarak etkileme potansiyeli olan asıl faktör 24 Haziran seçimleri değil, ekonomi. Yani aslında Washington’ın gözü 24 Haziran seçimlerinden ziyade Türk ekonomisindeki gelişmeler üzerinde.
Demokratlara yakın Washington merkezli düşünce kuruluşu Center for American Progress (CAP) dün Türkiye’deki seçimlerle ilgili bir analiz yayınladı. Obama döneminde yönetime yakınlıkları nedeniyle ciddi trend vermeleriyle meşhur olan Center for American Progress’in bugün Beyaz Saray’a bu tür bir erişimi yok. Hem Başkan Trump’ı hem de Türkiye politikasını şiddetle eleştiriyorlar. Ancak yine de Türkiye üzerine en detaylı çalışmayı yapan düşünce kuruluşu olmayı sürdürüyorlar. Trump’a yakın muhafazakar düşünce kuruluşlarının ise Türkiye dosyasını Ortadoğu başlığı altında iki satırdan fazla yazıp çizdiğine tanık olmadık. Bir tek hem Trump yönetiminin hem de Amerika’daki Yahudi lobisinin gözdesi Foundation for Defense of Democracies (FDD) var. Onun da Türkiye konusunda İsrail ve İran kıstaslarından arındırılmış objektif bir yaklaşım ortaya koyma ihtimali yok.
CAP’in Türkiye’de Metropoll ile birlikte hazırladığı seçim analizine dönersek, bu çalışma da Türkiye’de medyaya yansıyan pek çok anket gibi ikinci turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçileceğine işaret ediyor. Millet ittifakı yüzde 30’un üzerine çıkıyor, HDP de barajı geçiyor.
Ancak CAP’in çalışmasında asıl dikkat çeken seçim sonuçlara ilişkin tahminlerden çok ekonomi alanında sorulan sorulara verilen yanıtlar. Zaten CAP’in aslında Türkiye’deki seçimlere ilişkin anket yapma gibi bir geleneği yok. Yaklaşık bir sene önce Türkiye’deki milliyetçilik trendlerini incelemek için bir çalışma başlattılar, sonuçlarını da 2017 sonbaharında açıkladılar. Projenin ikinci aşamasına ilişkin saha çalışması için tarih olarak 2018 yazı planlanmıştı. Erken seçim ilan edilince sahada yönelttikleri sorular arasına seçimi de katmışlar.
CAP ve Metropoll’ün 2534 kişiyle yüz yüze görüşerek hazırladığı ve hata payını yüzde 1.95 olarak verdiği ankete katılanların yüzde 51.8’i ‘Son dönemde ulusal ekonominin iyi mi kötü mü yönetildiğini düşünüyorsunuz?’ sorusuna ‘kötü yönetiliyor’ yanıtı vermiş. Türk ekonomisinin iyi yönetildiğini düşünenlerin oranı ise yüzde 40.7.
‘Son bir yıl içinde sizin ya da ailenizin yaşam standartları değişti mi?’ sorusuna standartlarının kötüleştiği yanıtını verenlerin oranı yüzde 42.9 iken iyileştiğini düşünenlerin oranı yüzde 26.7’de kalmış. Fikri olmayan ya da yanıt vermeyenlerin oranı da yüzde 29.7 ile azımsanmayacak boyutta.
Hükümetin para, kur ve enflasyon politikalarını nasıl yönettiğine ilişkin soruya yüzde 39.4 ‘çok kötü’ yanıtı vermiş. Hükümetin temel ekonomik parametreleri çok iyi yönettiğini düşünenler yüzde 15, belli bir ölçüde iyi yönettiğini düşüneler ise yüzde 22.6. Bu çalışmayı temel alırsak ekonomi kaynaklı soru işaretlerinin AK Parti seçmenleri arasında da hakim olmaya başladığını söylemek pekala mümkün.
Hükümetin ekonomi politikalarında öncelikli olarak yeni istihdam yaratmaya odaklanmasını isteyenler ise yüzde 65.3 ile büyük bir çoğunluğa denk geliyor.
CAP’in Haziran 2018 araştırmasının Washington özelinde en dramatik unsuru ise, Türkiye’nin Rusya’ya mı ABD’ye mi daha çok güvenmesi gerektiğine ilişkin soruya verilen yanıt. Katılımcıların yüzde 50.1’i ‘ikisine de güvenmeyelim’ demiş. Rusya’ya daha çok güvenilmesi gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 21.3, Rusya’ya bir şekilde daha çok güvenilmesi gerektiğini düşünenlerin oranı ise yüzde 19.2. Yani bir tercih yapılacaksa Rusya diyenlerin toplamı yüzde 40.5. Buna karşılık ABD’ye daha çok güvenilmesini gerektiğini düşünenler sadece yüzde 1.8. ‘Bir şekilde ABD’ye daha fazla güvenelim’ diyen yüzde 1.1’i de katınca toplamda ABD lehine yaklaşımı olanların oranı ancak yüzde 3 ediyor.
CAP’in çalışması 2003 yılındaki Süleymaniye Vakası’ndan beri önce yavaş yavaş, son yıllarda kontrolsüz bir hızda eriyen ABD’ye yönelik güvenin artık tam anlamıyla dip yaptığını ortaya koyuyor. Buna rağmen Türkiye’nin NATO üyesi olarak kalması gerektiğini savunanların oranı hala yüzde 55’te.
Bu tablo aslında bize dolaylı olarak şunu söylüyor; Türkiye ile ABD arasındaki ikili ilişkilerin bugün NATO müttefikliğinin getirdiği çerçevenin dışında toparlanması pek mümkün değil.
Yine bu tablonun teyit ettiği bir diğer husus da şu; 24 Haziran’da (ve/veya 8 Temmuz’da) bütün tahminleri alt üst edecek bir sonuç çıkması durumunda dahi Türkiye, ABD açısından dünya haritası üzerinde yanıp sönen kırmızı bir nokta olmaya devam edecektir.
Paylaş