Paylaş
Yetkili Türk ağızlardan çıkan sözlere ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı sözcülerinden verilen ters yanıtlar yeniden tansiyon çıkartınca durumu toparlamak bir kez daha iki ülke liderine kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün ABD Başkanı Trump ile sekizinci telefon görüşmesini yaptı.
Bu telefon görüşmelerini iki taraf da çoğu kez hem havayı temizlemek hem de karşılıklı beklentileri en üst düzeyde tekrar kayda geçirmek için diplomasinin en önemli aracı olarak görüyor. Biliyoruz ki Trump epey nahoş biten 24 Ocak 2018 tarihli telefon dışındakilerin çoğunda Erdoğan’a tutmayacağı ya da tutamayacağı pek çok söz verdi. Dünkü görüşmede de Erdoğan tam o sırada bakanlık personeliyle vedalaşmakta olan Tillerson’ın Ankara’da Menbiç konusunda verdiği sözleri hatırlatınca Trump’ın yine ‘hallederiz’ kabilinden bir yanıt vermiş olması muhtemeldir.
Sorun tam da burada aslında. Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönemde ABD ile giderek derinleşerek kronik bir hal alan krizlerde bizzat Trump’ın kendisini hedef almaktan kaçınsa da Ankara’yı çileden çıkartan ‘bir ileri iki geri’ diplomasisinin sebebi bizzat başkanın kendisi. ABD dış politikasının geleneksel olarak en önemli iki aktörü konumundaki dışişleri bakanını ve ulusal güvenlik danışmanını istiskal ederek boşa düşüren Trump’dan başkası değil.
Rex Tillerson işin şehvetine kapılıp Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile Ankara’da yaptığı 3.5 saatlik görüşmede kendisini aşan sözler vermiş olabilir mi? Kısmen mümkün ancak o gün kurulmasına karar verilen ortak çalışma komisyonlarının Washington’daki ilk toplantısında içinde asker kanadından yetkililerin de olduğu Amerikalı heyet aynı uzlaşmacı hat üzerinden ilerlemekte bir beis görmedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye masasının bağlı bulunduğu Avrupa ve Avrasya İşleri Dairesi Ankara’nın PKK’nın Suriye kolu YPG konusundaki şiddetli itirazlarını en çok dikkate alan birim. Ancak bu birim aynı zamanda bugüne kadar ABD’nin Suriye politikasına tesir noktasında en zayıf halka olarak kaldı. Dahası, bu birimin Türkiye dosyasını iyi bilen kritik isimleri Tillerson’ın kovulmasından epey önce yeni görev yerlerine atandı.
ABD’nin Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Jonathan Cohen, ülkesinin BM Daimi Temsilci Yardımcısı olarak New York’a gidiyor. Aynı dairenin Güney Avrupa Direktörü Mark Libby Brüksel’e gidiyor. Jonathan Cohen’in yeri için teklif götürülen asker kökenli Richard Outzeniçin ise resmi atama hala yapılamadı. Türkiye dostu olarak tanınan Outzen, siyaset planlama ekibinde kovulan Dışişleri Bakanı Tillerson’a yakın çalışmış bir isim. Pompeo’nun gelişinin Outzen’ın atamasını etkileyip etkilemeyeceği belirsiz. ABD’nin yaklaşık 5 aydır Türkiye’de büyükelçisi olmadığını da malum.
Her şeye rağmen Türkiye’nin Washington’daki en önemli müttefiki sayılabilecek Dışişleri Bakanlığı’nda durum bu. ABD yönetiminin Türkiye konusundaki dağınıklığının bir diğer sebebi de Ankara’nın ‘kaygılarımızı anlıyor’ diye baktığı Savunma Bakanı Mattis’in sahadaki Suriye denklemini değiştirme konusundaki gönülsüzlüğü. Görüşmelerde Türk muhataplarına bugüne kadar ne demiş olursa olsun Mattis aslında hep Amerikalı generallerin arkasında durdu ve durmaya devam ediyor.
Dışişleri ve savunma bakanlıklarının yanı sıra istihbarat kurumlarından gelen önerileri sentezleyerek politikaya dönüştürmesi beklenen Beyaz Saray’daki Ulusal Güvenlik Konseyi’nin durumu ise yine Trump yüzünden içler acısı bir halde. Konseyin Başkan Trump’a nasıl da nüfuz edemediğinin son örneği aksi yöndeki şiddetli önerilerine rağmen Trump’ın seçim başarısını kutlamak için Rusya Devlet Başkanı Putin’i araması oldu. Trump sonunda hiç haz etmediği Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster’ı kovarak yerine katmerli neo-con John Bolton’ı atadı. McMaster’la birlikte Beyaz Saray’da Türkiye dosyasına bakan en yetkili isim olan yardımcısı Fiona Hill’in de gitmesi sürpriz olmaz.
Tillerson’ın kovulması nedeniyle yapılamayan Tillerson-Çavuşoğlu görüşmesi yerine Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın ve ABD Dışişleri Bakan vekili John Sullivan haftaya Washington’da görüşecek. Bu görüşme Ankara’nın Menbiç’ten YPG’lilerin çekilmesi yönündeki anlayış birliğinin gerçekten devam edip etmediğini anlaması açısından hayati önemde olacak. Kariyer diplomatı olmayan ve Trump’ın siyasi atama kontenjanından ABD Dışişleri’ne gönderdiği Sullivan’ın ne Türkiye ne de Suriye dosyalarında derin bir bilgisi olmadığı biliniyor.
Washington’daki muhatabının kim olduğunun ve tam olarak neyi temsil ettiğinin karanlıkta olduğu bir ortamda el yordamıyla ilerlemeye çalışan Ankara açısından Tillerson’ın gitmesi dışında işleri zorlaştırmış olması muhtemel yeni bir durum daha var. 18 Mart’ta Afrin’in ele geçirilmesinin ardından Özgür Suriye Ordusu içindeki cihatçı görünümdeki bazı savaşçıların şehirdeki bazı mekan ve dükkanları yağmaladığı görüntüler ABD ordusu içinde Suriye’de Türkiye ile iş yapılamayacağını savunanların işine geldi. Amerikan tarafı YPG’nin Menbiç’ten çıkartılıp Fırat’ın doğusuna itilmesi yönündeki prensipte varılan mutabakatı gerçekten uygulayacaksa dahi kuvvetle muhtemel TSK’nın Suriye içindeki bazı yerel ortaklarını bu resimde kesinlikle görmek istemeyecektir. Siyaseten anlaşılsa bile iki ülke askerleri arasındaki güven sorununun alttan alta süreceğini kestirmek zor değil.
Paylaş