Paylaş
İşadamı olduğu dönemde uzun süre sunduğu televizyon programı ‘The Apprentice'de (Çırak) fütursuzca genç girişimcileri kovduğu sahneyle ün yapan Trump, başkanlık koltuğundaki 14. ayında kendi göreve getirdiği dışişleri bakanını benzer bir şovla gönderdi.
Haberi aldıktan birkaç saat sonra ABD’nin Türkiye siyasetini yakından takip eden bir Amerikalı arkadaşımla sohbet ediyorduk. ‘Türkiye’ninki de ne şans’ diyerek Rex Tillerson’ın kovulmadan sadece üç hafta önce Ankara’ya yaptığı ziyarette iki ülke ilişkilerindeki krizin aşılması için ortaya koyduğu kişisel performansı hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile yaptığı 3.5 saatlik toplantıda verdiği bazı sözlerin Tillerson’la birlikte o kapıdan çıkıp gitmiş olabileceğini ima ediyordu.
Takip edebildiğim kadarıyla Tillerson’ın Ankara’ya o sözleri büyük ölçüde kişisel insiyatifiyle verdiği yönündeki spekülasyon Türkiye’de de çok prim yapıyor. Ancak bu tür yorumlar gerçeği yansıtmıyor. Rex Tillerson’ın Türk tarafının güvenini kazanmak için o görüşmeye tek başına girmesinin ve Amerika’daki şahin çevrelerde ‘zayıflık’ olarak nitelendirilen üslubunun anlayış birliğine varılmasını kolaylaştırdığına şüphe yok. Öte yandan görüşmelerin içeriğine vakıf olan kaynaklarım, Başkan Trump ile araları ne kadar limoni olsa da Tillerson’ın ülkesinin Suriye politikasında önemli bir değişiklik anlamına gelecek sözleri Beyaz Saray’ın bilgisi ve onayıyla verdiği konusunda ısrarlı.
Nitekim Tillerson’dan sadece dört gün önce Beyaz Saray’daki Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster’ın da Türkiye’nin terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’ye ilişkin itirazlarını dinlemek için atlayıp İstanbul’a geldiğini de unutmamak lazım. Dahası bu iki ziyaretin ardından Tillerson ve Çavuşoğlu’nun kurulduğunu ilan ettiği üç ortak çalışma komisyonunda bütün kurum ve bakanlıklardan temsilcilerin görev yapacak olması da Menbiç’te uzlaşma arayışında Rex Tillerson ya da ABD Dışişleri’nin üzerinde bir iradenin devrede olduğuna işaret.
Türkiye’yi rahatlatmak için Amerikan yönetiminin en tepesinde bir arayış olduğunun kuvvetli bir diğer tezahürü de Ankara’nın belalısı ve Suriye dosyasının patronu CENTCOM Komutanı Votel’in söylemindeki belirgin değişim. Tillerson kovulduktan tam 40 dakika sonra Votel, ABD Senatosu’nda Silahlı Kuvvetler Komisyonu’ndaki bütçe oturumunda senatörlerin sorularını yanıtladı. Ne zaman Türk ve Amerikalı diplomatlar YPG kaynaklı tansiyonu kontrol altına almaya çalışsa üç günde sabote etmesiyle tanıdığımız Votel, Türkiye soruları karşısında alışık olmadığımız türden yapıcı bir tonda konuştu. Her üç cümlesinden birinde Ankara ile Washington arasındaki diplomatik görüşmelere vurgu yaptı.
Elbette bunların hiçbiri Amerika’nın YPG’nin içinde bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri’yle ortaklıktan yarın tamamen vazgeçeceği anlamına gelmiyor. Washington yönetimi krizi Afrin’i Menbiç’ten Menbiç’i Fırat doğusundan ayrıştırarak aşama aşama yönetmeye çalışıyor.
Son haftalarda arka arkaya gelen tüm işaretlere bakınca Türkiye ile ABD arasında YPG’nin Menbiç’ten çıkartılması için prensipte varılan mutabakatın yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun gelişinden çok da olumsuz etkilenmeyebilir. Ancak Pompeo’nun Senato onayı, koltuğa resmen oturması, kendi ekibini kurması derken Çavuşoğlu ile Menbiç mekanizmasını konuşmak için masaya oturması ise haliyle sarkacaktır. Tillerson-Çavuşoğlu’nun 19 Mart için planlanan buluşması uygulama açısından kritik bir önemdeydi. Şimdi Ankara doğal olarak yeni Dışişleri Bakanı Pompeo’dan hızla bir randevu kopartmanın peşinde olacaktır. Ancak Tillerson’la varılan anlayış birliğinde momentum kaybı olmasın diye Ankara’nın normalde Tillerson-Çavuşoğlu randevusun gerçekleşeceği hafta içinde üst düzey bürokratların buluşması yönündeki çabası olumlu sonuç almış gözüküyor. Haftaya Washington’da yeni bir Suriye toplantısı yapılması muhtemel.
Türkiye’nin Pompeo’nun şahin etkisini hissetme ihtimalinin kuvvetli olduğu alanlar başka. İran’a karşı sertlik yanlısı tutumu, Suudi Arabistan’ın körfezdeki hegemonyasına duyduğu sempatiyi biliyoruz. ‘Çay Partisi’ hareketinde yer almış, aşırı sağcı bir siyasi profil olan Pompeo’nun geçmiş dönemdeki tüm Müslümanların kolektif bir teröre potansiyel olarak göz yumduğunu ima eden lafları hafızalarda. Ankara’nın Pompeo ile uzlaşmakta zorlanacağı başlıklardan bazılarını Kudüs ve Filistin, Müslüman Kardeşler ve İsrail’le ilişkiler, İran’la istihbarat paylaşımı diye sıralayabiliriz.
Tam Trump tarafından göreve atandığı gün FETÖ davası kapsamında tutuklu Amerikalı Pastör Andrew Brunson için 35 yıl hapis istenmiş olması da Pompeo’nun radarına takılacak ilk şeylerden biri olacaktır. Brunson’un tutukluluğuna misilleme olarak ABD Kongresi’nin hazırlamak istediği Türkiye’de kişileri hedef alacak yaptırım listesini ‘diplomatik kanallardan çözmeye çalışıyoruz’ diye engellediğini yazmıştım. Pompeo, Brunson meselesinde Dışişleri’nin bugüne kadar ABD’deki diğer güç merkezlerine gösterdiği direnci boşa çıkartabilir. Türkiye’nin FETÖ komisyonu olarak tanımladığı üçüncü komisyonun önümüzdeki günlerde yapacağı toplantısına Brunson gölgesinin düşmesi kuvvetle muhtemel.
Yine Pompeo etkisinin Ankara’yı daha da zorlayabileceği bir alanın Rus yapımı S-400 füzeleri olacağını kestirmek zor değil. Amerikan tarafı bu konuya ilişkin görüşmelerde Ankara’ya ‘Yaptırım yasası var, kongre uygulayacaktır, yönetimin eli kolu bağlı’ diyor. Duyduğum kadarıyla Amerikan diplomasisi son dönemde ‘S-400 bataryalarını depoda tutma sözü verirseniz belki bu formülle kongre ikna edilebilir’ mesajı veriyor. Pompeo’nun CIA başkanlığından getirdiği istihbarat birikiminin Washington ile Ankara arasındaki bu S-400/Patriot müzakeresine nasıl yansıyacağını görmek için çok uzun süre beklemek zorunda kalmayacağımızı sanıyorum.
Paylaş