SEMİH’in attığı ilk gol maçı bitirdi. Erken gelen bu golden sonra karşılaşma idman havasına döndü.
Semih birbirinden güzel 4 gol attı. Birinde topu yerden tavana vurdu, ikincisinde nefis bir aşırtma ile fileleri havalandırdı. Üçüncüsünde yine köşeyi vuran bir vuruş yaptı. Son golü kafayla attı. Macar bek, Semih’in ilk golüne benzer bir pozisyonda topu kaleci Volkan’ın üzerine vurdu.
Fenerbahçe turu çok kolay geçti. Ancak sarı lacivertli takım açısından iki problem gördüm. Bunlardan birincisi Alex’in sahadaki yeri ve takım içindeki konumu. Eğer Alex’ten faydalanmak istiyorsan hücuma dönük oynatacaksın. Çift santrforlu düzende, Alex hemen arkalarında olacak. Dün gece olduğu gibi topu tutacak, geriye ya da solbeke verecekse fayda vermez. Eğer Alex’i hücum bölgesinin yakınına yerleştirirsen gol da atar, attırır da.
İspanya Milli Takımı’nın oyun düzeni Fenerbahçe’ye uymaz. Alex, orta sahada ne bir Xabi, ne de bir İnesta. Onlar kadar hareketli değil. Alex ayrı kalitede bir oyuncu.
Geriye oynuyor
Semih de çok geriye gelerek oynuyor. Dört gol attı. Ancak bu, rakibin zayıf olmasından kaynaklandı. MTK takımı, sadece iyi pas yapıyor.
Bir ikinci problem; sol kanatta görev alan Uğur Boral’ın devamlı geriye oynaması. Uğur’un önündeki beki geçip, takımı hücuma kaldırması lazım. O ne yapıyor? Topu sürekli geriye veriyor. Bir-iki kere yaparsın, tamam. Ama sürekli yaparsan olmaz. Bir kere depara kalk, rakibini geçip orta yap. Solaçıksın, ileri deparın nerede kaldı?
Bu maç, Şampiyonlar Ligi için ölçü değil. Şu an elindeki malzeme ile daha iyisini yapabilirsin. Alex, şu anki bölgede oynatmak demek, onu öldürmek demek.
Fenerbahçe’nin bundan sonraki rakibi Sırp Partizan. Onlar MTK’ya göre çok daha güçlü. Sahalarında oynayacakları ilk maçta skoru lehine çevirmek için her türlü imkanı kullanacaklar. Son sözüm Kazım’a... Gittikçe iyi oynuyorsun, karşındaki beke üstünlük sağlıyorsun. Ancak takıma gol attırman ya da senin atman lazım. Son vuruşları bir türlü yapamıyorsun.