Paylaş
Bugün bir arkadaşım bana iş hayatındaki sorunlarından bahsediyorken, birden kendimi “zaten yaşamın içinde dış etkenlerden kaynaklanan birçok sıkıntı var, sen de dengeyi yaratmak için daha çok pozitife odaklan” cümlesini kurarken kendimi buldum. Arkadaşım bunun üstüne bana iş hayatından istediklerini alamadığını söyledi. Ben de ona sevmediğin, beğenmediğin, devamlı olumsuz yanlarını bulduğun ve bunlara odaklandığın bir yerden nasıl sana pozitif katkı sağlayacak fırsatlar bulabilirsin ki dedim.
Birçok insanın iş hayatından mutsuz veya şikayetçi olduğunu, işyerindeki arkadaşları ile devamlı işyerinin ve işyerindeki çalışanların olumsuz yanlarına odaklandıklarını duyuyorum. Kimse bizim iş hayatımızın iyi yönleri de şunlar, şanslı olduğumuz noktalar bunlar gibi konuşmalar yapmıyor.
İşsizler çalışanların yerinde, çalışanlar müdürlerin, müdürler direktörlerin, direktörler genel müdürlerin, genel müdürler CEO’ların ve CEO’lar da, “ben bu şirketi zengin ediyorum, kendi şirketim olsun” gibi bir noktaya doğru gidebiliyor. Patronlar herkes için muhteşem bir konumda görünüyor. Lakin dışı sizi içide beni yakar derler ya, onların da büyük başın büyük derdi vardır dedikleri gibi çok farklı boyutta konuları var. Ve herşey göründüğü kadar kolay değil.
Herkes kendisine milli piyangonun çıkmasını istiyor. Milli piyango çıkan kişilerin çoğunluğunun bir ila iki sene içinde, hatta bazen büyük kısmının birkaç ayda milli piyango çıkmadan önceki maddi durumlarına döndükleri gözlemlenmiş bir gerçektir.
Şu okulu kazanırsam çok mutlu olacağım diyen kişi okulu kazanır. Okulu bitirebilsem çok mutlu olacağım, okul biter. Tek istediğim iyi bir iş, iş olur. Bu sefer de işyerinde konular, yükselme ve başarı arzusu devam eder. İş hayatında başarılı olurken, evlensem ve eşim olsa, tek istediğim mutlu bir yuva derken, evlenir çocuğu olur. Eşi için üzülür, ailesinin konuları, çocuğum iyi olsun, sağlıklı olsun, okulunda başarılı olsun, çocuğumun evliliği... Bu sırada yaşlanmaya başlayınca sağlığım, gençliğim gidiyor demeye başlar insanlar. Sonra torunlar, geçmişte yaşadıklarına üzülür, pişmanlıklar, affedemeyişler ve eksiklik duyguları insanı sonu bitmez bir girdapta alır götürür.
Herkes kendini vazgeçilmez sanır ama bir gün ışığa olan yolculuğunuzu yaparsınız ve bu Dünya’daki yaşam sizin için sonlanır. Lakin çocuğunuz, eşiniz ve hatta anne ve babanız size üzülür, ağlar ama belli bir süre sonra güler, yer, içer ve yaşama devam ederler. Çünkü insan ne olursa olsun yaşamda kalmaya programlanmıştır. İstisnalar olabilir.
İstekler, arzular, beklentiler ve hayaller müthiş bir ilüzyon yaratabilir. Adeta bir okyanusun ortasında insanı sürükler götürür.
Bir anlığına olsa bile bütün istek, arzu ve beklentilerinizden vazgeçtiğinizi düşünün... Ne kadar hafiflediğinizi hissedeceksiniz. Bakın size vazgeçmelisiniz demiyorum. Kendinizi o noktaya getirin ve o noktadan hayata bakmaya, ne olursa olsun olduğunuz anda koşulsuz mutlu olmaya odaklanın... Akışa bırakın... Yaşamınızdaki şanslı yönlerinize, güzelliklere bakın. Ve o an akışa girmeniz ve akışa güvenmeniz ile beraber hayatınızda neler oluyor izleyin...
Sizce bu konum sizin hayatınızda nasıl mucizeler yaratabilir?
Devamını yazmaya devam edeceğim...
Sevginin kaynağı her an sizinle... Yeter ki onunla yaşamayı ve onu hayatınızda yaşatmayı seçin...
Sizi seven bir Can...
Paylaş