Paylaş
Sosyal medyamda paylaştığım “Mevlana’ya soru sorma şansınız olsa ne sorardınız?” soruma bir çok cevap geldi.
Benim Hz. Mevlana için her zaman söylediğim birşey varsa, o da olduğu dönemin savaşlar, göçler, isyanlar, moğol istilası gibi olayların, tedavi konusunda yetersizliğin, her türlü koşulda zorlukların olduğu ve teknolojiden eser olmayan kapkaranlık bir çağda bambaşka bir bakış açısı ile yaklaştığıdır.
Olduğu dönemde karanlık karanlık çok daha karanlık olacak diye bağırmamış, olduğu karanlığın içinde ışık yakmıştır.
Geçen hafta Unesco tarafından akredite edilen ve Uluslararası Mevlana Vakfının projesi olan Uluslararası Sevgi ve Barış Yürüyüşüne katıldığım zaman derin düşüncelere daldım.
Bundan başka bir yazımda bahsetmiştim ama kısaca yine değinmek istiyorum.
Şu an bir buçuk saatte, elinde buzdolabından çıkmış soğuk içeceğinle, klimalı bir ortamda rahatlıkla istediğin şehire gidebiliyorsun.
Lakin Hz. Mevlana’nın zamanında yolda karşına ne çıkacağını bilmeden, soyguncular, katillerin dolaştığı, hiç bir güvenlik sistemi olmadığı ve şu an ki teknoloji olmadığı için rahatlıkla hareket ettikleri bir yaşam içinde yolculuk yapmak zorundaydılar...
Bir kişi sokakta öldürülmüş olarak bulunduğu zaman kimin öldürdüğünün bulunması nerdeyse imkansızdı. O yüzden insanlar birbirleri çok rahatlıkla öldürebiliyordu.
Bu dönemde insanların en çok ağrı çektikleri diş ile ilgili bu kadar ağrı kesiciler ve teknolojiye rağmen insanlar diş hekimlerine gittikleri zaman söyleniyorlar.
Bir de o zamanı düşünün, hiç birşey yok... Şu an ki hiçbir tedavi protokolünün, ilaçların, hastanelerin ve tedavilerin olmadığını düşünün....
Sosyal medyam ki arkadaşlarımdan şöyle bir soru geldi;
Bugün yaşıyor olsaydınız aynı duygu ve sevgide olabilirmiydiniz?
Başkalarından da benzer yorumlar aldım, pek çok kişi şu an yaşadığımız dönemi, Hz. Mevlana’nın yaşadığı döneme göre daha zor bulduklarını söylediler.
Buna yukarıda verdiğim örneklerin ve karşılaştırmaların iyi düşününce önemli bir farkındalık yaratacağını düşünüyorum.
Bir de şu şekilde cevap vermek istiyorum;
Woody Allen'ın “Midnight in Paris” filminde farklı zamanlardan bahseder. Film günümüzde başlar, fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider.
Filmde o geçmiş dönemler de yolculuk yapılmaktadır. Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S. Elliot, Edgar Dega, Luis Bunuel gibi Dünya’nın eşsiz isimlerine rastlarız filmde.
Hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsun, geçmişin her zaman daha iyi olduğunu söyler ve ona özlem duyarlar. Hepsi "Ahh, o eski zamanlar" cümlesini bir kez söyler.
Filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın, içinde bulunduğun, yaşadığın an olduğudur.
Aynı şekilde Hz. Mevlana’nın zamanı da bize şu ankinden çok daha güzel gelebilir, lakin işin gerçeği öyle değildir.
Bazen rahatlığın içinde olan insanların çok daha mutsuz olduğunu ve söylendiklerini gözlemliyorum. Bunun yanında zorlukların içinden geçmiş insanlar daha fazla hayatın değerini biliyor ve yaşama bambaşka bir şekilde tutunuyor.
Hz. Mevlana 10 yıl boyunca ailesi ile birlikte, o zamanın alimleri ile yolculuk yapmış. Konya’da tüm bilgeliğini insanlarla paylaşmış ve hala insanlar onun döneminin bilgeliğinden faydalanıyorlar.
Konya’ya en son gittiğimde Hz. Mevlana’nın türbesine baktım ve içimden “ışıkların ışığı Hz. Mevlana, yüzyıllardır ışığını yaymaya devam ediyorsun....” dedim.
Sizler de olduğunuz dönemi beğenmemekten vazgeçin ve Hz. Mevlana gibi karanlıklara değil ışıklara bakın ki yaşamınız ve yaşamınızın içindeki herkes ışıkla dolsun...
Böylelikle sizlerin nesilleri de mutlu olsun...
Belki de atalarınızın duygularını taşıyor olabilirmisiniz?
Yazmaya devam edeceğim.
Sevginin kaynağına inanınki, gücü sizinle olsun...
Sizi seven bir Can...
Paylaş