Paylaş
Ergenlik yıllarımın başında mahallede hayatını sola adamış bir arkadaşım vardı. Yanlış anlamayın o da bir ergendi ve iki elin parmaklarını yeni geçtiği bir yaşta olmasına rağmen devrimcinin, emekçinin, işçinin yanından ayrılmamıştı. Sanki Kapital'i, Komunist Manifesto'yu Marx ile Engels yazarken o da evin bir köşesinde oturmuş sigarasını körüklerken, "Arkadaşlar oraya bir de 'Anlatılan senin hikâyendir' yazın" demişti. Üstüne giydiği parkası, kafasına taktığı şapkası, boynuna geçirdiği atkısıyla çelimsiz vücudu adeta bir tezatlık örneği sergiliyordu. Ağzından Samsun 216 ve bir cümle düşmezdi bu gencin: "Kansız devrim olmaz!"
Küçük Parka'nın o yaşa kadar yaptığı en büyük devrim odasındaki eşyalarının yerini değiştirmek olsa da, o bir şekilde bu cümleyi söylemekten keyif alıyordu, "Kansız devrim olmaz..." Son haftalardaki Fenerbahçe'yi izlerken Parka Bey'i anmadan duramıyorum. Sarı-lacivertin aldığı her başarılı sonucun ardından dudaklarımdan şu kelimeler dökülüyor: "Kansız devrim olmaz!" Avrupa Ligi'nde alınan muazzam başarı, çok zorlu bir fikstüre ve fahiş hakem hatalarına rağmen Süper Lig'deki ivmelenme beni bu cümleyi söylemeye mecbur bırakıyor. Evet ama neden?
"GÖNDERİLİŞİ DEĞİL, GÖNDERİLİŞ TARZI"
Alex de Souza'nın gittiği günden bu yana her 3 Fenerbahçeli'den biri "Abi, Alex'in gönderilişine değil, gönderiliş tarzına çok kırıldım" cümlesini sarf etti. Bunda da haksız değildi. Sarı-lacivertlilerin en çok üzüldüğü konu kaptanlarının bir anda, apar topar Brezilya biletinin alınmış olmasıydı. 8 yılda yaşanan her şey bir anda çöpe atılmıştı. Ülkenin bir anda gündemi değişmişti ve Türkiye Alex'siz Fenerbahçe'nin bir şekilde başarısız olmasını istiyordu. İçlerinde bir yerde bunu ona yaşatanların cezalandırılmasını istiyordu futbolseverler. Nasıl olurdu da koskoca Alex de Souza gönderilirdi.
Ancak Aykut Kocaman'ın bir ideali vardı. Bunu ben de görememiştim. Aykut Kocaman'ın sessizliği, basınla olan 'az diyaloğu', duruşunu bozmaması beni de etkilemişti açıkçası. Takımın kimyası bozulmuştu. Futbolcular oynadıkları 'şey'den keyif almıyorlardı. Sarı-lacivert forma onlar için futbolu değil, yağlı bir maaş çekini ifade ediyordu. Ancak Kocaman'ın kesin kararı, Aziz Yıldırım'ın da onun arkasında duruşu gerçeklerle yüzleştirdi oyuncuları. "Alex bile gönderilmişti, acaba bizim akıbetimiz ne olur?" Devrim bir çocuğunu yemişti ama o çocuk da 'Memleketinden' giderken aslında iyilik yapıyordu...
PEKİ YA ŞİMDİ?
Kocaman'ın diktiği takım elbise Fenerbahçe'nin üstüne Gençlerbirliği maçı sonrası daha da oturdu. Eksikleri yok mu? Var. Paçaları henüz yapılmamış, üstünde belli belirsiz iplikler duruyor, ütüsüz. Ancak gören bunun çok iyi bir takım elbise olduğunu ve dikilirken hayli emek harcandığını anlıyor. Üstünde ne devrimler yaşadığını ise bazı terziler anlayamıyor.
Fenerbahçe'nin oynadığı son 10 maçı izlerken andığım arkadaşım ne yapıyor bilmiyorum. Küba'ya gitti mi? Kuzey Kore'ye gidip Kim Yong'un ardından göz yaşı döktü mü, bilemiyorum. Ancak bir şekilde devrim yaptığını biliyorum. Büyük ya da küçük, bir şekilde değişik bir hayat yaşadığını tahmin ediyorum.
Paylaş