Şimdi o formayı genç bir meslektaşı terletiyor, Burak Yılmaz... Daha önce defalarca buna benzer olayların kahramanı olmayı başaran 'gol kralı' unvanlı milli forvet, 85. dakikada ceza sahası içerisinde kendini bırakarak eski takımının emeklerine, meslektaşlarının hakkına, iyice uzaklarda bıraktığımız futbolun adaletine darbe vurmaktan beis duymadı. 'Emek' dediği için Galatasaray'dan uzaklaştırılan Metin Kurt'un kemiklerini sızlattı.
Melo'nun hataları, Holosko'nun iki yıl sonra kıpırdanması, Galatasaray'ın orta saha zafiyeti, Olcay Şahan'ın adaptasyonu, Fernandes'in orkestra şefliği... Bunların hepsi üzerinde saatlerce konuşulur, tartışılır, büyük ihtimalle keyif de alınır. Ancak Burak Yılmaz'ın bu yaptığı maalesef, ne Metin Kurt'un mücadelesine, ne de parçalıya yakışır.
Oscar Wilde ve Feda
Beşiktaş Jimnastik Kulübü kurulmadan çok kısa bir süre önce Reading Hapishanesi'nden salınan ve ardından bir otel odasında ölü bulunan dünyanın en önemli şairlerinden Oscar Wilde şöyle demişti: "Romantik aşk zenginlerin ayrıcalığıdır, işsiz olanların değil. Fakirler, sıradan ve pratik zekâlı olmalıdır." Galatasaray bu kadro yapısı, yıldızları ve debdebesiyle belki rakibini hafife aldı ve bir şekilde darbe almadan İnönü'den ayrıldı. Ancak siyah beyazlı taraf pratik zekayla, sıradanlıkla ve realiteyle o şaşalı kadronun karşısında çok daha iyi olan takımdı, galibiyeti kaçırdı. "Feda" projesi belki kulübün kasasını doldurmuyor ancak futbola ve spora dair çok önemli dersler veriyor.
Mantık çerçevesi içerisinde incelendiği zaman, bir atletin 200 metre potansiyelini hesaplamak için en iyi 100 metre derecesi ikiyle çarpılır ve bu süre 0.2 iyi ya da kötü olur. Usain Bolt’un 2008 ve 2009’da elde ettiği dereceler hesaplandığında tutarlı olarak buna bağlı doğru çıkıyor.
Buna bağlı olarak Usain Bolt, Londra’da 200 metre finallerinde 19.26 gibi bir derece koşacak. (100 metre finalindeki derecesi 9.63x2) Jamaikalı atletin derecesi 19.06 ilâ 19.46 arasında olacak gibi görünüyor. Dünya Atletizm Şampiyonası’nda 19.19 koşarak 200 metrede rekorunu geliştiren Bolt’un önünde yine aynı rakip var. Yohan Blake… Ancak antrenman partneri bu kez çok daha tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü genç atlet, Usain’e göre ikinci 100 metresinde çok daha hızlı. Speedendurance.com sitesinin de detaylı olarak incelediği 200 metre yarışı öncesinde Blake, Bolt karşısında favori gösteriliyor.
Blake inanılmaz bir ivmeye sahip
16 Eylül 2011’de Diamond League’de 19.26 koşarak tarihin en hızlı ikinci 200 metresini koşan Blake, 100 metrede vatandaşına kaptırdığı altını bu kez boynuna geçirmenin hesaplarını yapıyor. İlk 100 metrede Bolt’un en iyi derecelerine nazaran daha kötü koşan Blake, ikinci 100’de rakiplerinin yapamadığını yapıyor ve yavaşlamıyor. Bolt patlayıcı gücünü kullanarak 60-80 metre aralarında inanılmaz bir fark yaparken, Blake 90 metreden sonra giderek artan bir ivmeyle koşuyor.
Blake 2011
-0.02
Not:
İlk cümle haricinde kalanı buram buram klişe kokan, İstanbul’a gelip büyülenen takım patronlarının yaptığı açıklamalardan biri gibi görünebilir. Ancak Sumudica’nın ağzından dökülen bu sözleri duyduğumda çok ciddi olduğunu anlamıştım.
Saçlarında parlayan biryantin, ağır parfüm kokusu, Rus-İtalyan mafyalarını andıran bir İngilizce… Martin Scorsese filmlerinden kopup gelmiş bu adam, yani Vaslui’nin teknik direktörü Marius Sumudica, “Fenerbahçe’nin güçlü bir takım olduğunu ancak ellerinden geleni yapacaklarını” söylemişti. Peki gerçekten de Fenerbahçe o kadar iyi miydi?
Öncelikle Sumudica karşısında hazır olmayan, organize olmaktan çok uzak, birçok mevkisinde de eksikler bulunan bir Fenerbahçe’yle oynadı. Vaslui karşısında ikinci yarının belli bölümleri haricinde atak yapmayı bırakın, orta sahayı dahi kontrol edemeyen sarı-lacivertliler, yeni sezonun açılış maçında, üstelik 1 yılı aşkın süredir ilk kez stadyumda bulunan Aziz Yıldırım’ı selamladığı karşılaşmada tabiri caizse ‘berbat’ bir oyun sergiledi. “Berbat”ı şöyle açabiliriz, Fenerbahçe için kabul edilemeyecek derecede kötü… Romanya’da sezonun açılmış olması elbette Vaslui’nin avantajı. Ancak şunu unutmamak gerek Sumudica üç haftadır bu kulüpte ve 16 yeni transferle takımın kimyası iyiden iyiye değişmiş durumda. Kısacası sarı-lacivertin karşısında da birbirini çok da iyi tanımayan bir takım var. Fenerbahçe’nin ‘eksik maç’ bahanesi çok inandırıcı gelmiyor. Bu takıma yeni bir Emre, gerçek bir santrafor, daha iyi bir oyun planı ve tecrübeli bir savunma oyuncusu gerek. Ya da Aykut Hoca’nın elindeki malzemeyi daha iyi kullanması…
Futbol yüzünden eşinden uzun süreli ayrılıklar yaşadığını belirten ve bu yüzden ağır kavgalar ettiğini itiraf eden, “Futbolcum hak ediyorsa tekme tokat onu döverim” diyen Sumudica, Fenerbahçe’ye az daha meydan dayağı atıyordu. Ancak yine sahneye çıkan Alex ve onun kadife ayağı, sarı-laciverti ipten aldı.
Maç öncesinde, futbol dünyasının ‘taze’ takımlarından biri olan rakibini hafife alan Fenerbahçe, büyük bir kazayı ufak sıyrıklarla atlattı. Bir hafta sonra oynanacak maç, kesinlikle bundan daha zor olacak. Fenerbahçe hazır değil, karşısında Luca Brasi kılıklı bir o kadar hırslı bir teknik adam ve fizik olarak Fenerbahçe’den çok üstün bir takım var. Bakalım Fenerbahçe hangi role bürünecek? Goodfellas’ın yaramaz çocuğu Tommy DeVito’ya mı, yoksa her sorunda bir şekilde çözümü bulan Henry Hill’e mi?*