Paylaş
Kav
Doğan Yarıcı
YKY
Öykü
Bugün, çağdaş Türk öykücülüğünün önemli yazarları, diye başlayan bir cümle kurduğumuzda aklınıza gelen isimleri bir kenara yazın. Az çok kimleri sayacağınız tahmin edilebilir. Oraya Doğan Yarıcı adını yazmadığınız da az çok bilinebilir. Emin olun, bundan birkaç yıl sonra bu listeyi onun adı olmadan yapamayacaksınız. Olur da yaparsanız, eksik kalacaktır. Doğan Yarıcı, bugünden o listeye dahil edilmesi gereken bir öykücü. Bunu ‘üçü bir yerde’ diye adlandırabileceğimiz öykü kitapları toplamı ‘Kav’daki öyküleri okuduğunuzda siz de göreceksiniz. Sene içinde yayımlanan ‘İs Odası’ adlı iyi öykülerin işaretini yıllar öncesinde kaleme aldığı, ‘Evlâ’, ‘Kemik’ ve ‘Gece Kelebekleri’nde vermiş bir isim Doğan Yarıcı. Zaten ikinci kitabı ‘Kemik’te aldığı ödül bunun bir ispatı. Çoğunlukla kısa, hatta çok kısa öyküler var burada. Bir ‘an’ın anlatımları. Hatta o anların da içinden bir an’ı anlatıyor. ‘Kav’ı aslında Doğan Yarıcı’nın öykü kilitlerini açan bir anahtar olarak okumalı. Eşik, kilit, tezgâhtar, ayakkabı, firkete gibi unsurların onun öyküsünde nasıl önemli metaforlar haline geldiğini, her kelimeyi belki de binlerce kere nasıl yoğurup son şeklini verdiğini, minimal öykünün ne olduğunu göreceksiniz. ‘Kav’ iyi bir öykücünün iyi ilk öykülerini bir araya getiriyor.
Kıyıya Vuran Kız/ Stefan Boonen/ Resimleyen: Tom Schoonooghe/ Çev.: Burak Sengir/ Hayy Kitap/
Çocuk
“Günlerden bir gün küçük bir kız kıyıya vurdu,” sözleriyle başlayan çağdaş bir masal ‘Kıyıya Vuran Kız’. Masal bu ya, isimsiz bu kız kıyıya vurduğunda yanında sadece kırmızı bir valiz vardır ve kendisine gerekli bütün malzemeler da bu bavuldadır. Hemen kıyıda kendine bir barınak yapar. Ancak kasaba halkı (ki Wammers adlı bir masal diyarı bu) kısa sürede fark eder bu talihsiz misafirini. Bütün kasaba halkı, bu zavallıcık için bir barınak bulmak telaşına düşer. Üstelik lunapark hazırlıkları ve ormandaki ayı meselesi gibi önemli işleri arasında. Gönülleri el vermeyecektir onun tek başına kalmasına. Herkes sırayla söz alır, “benim evime gelebilirsin” der. Kızılca kıyamet de bundan kopar. Kazazede adını verdikleri kız kimde kalacaktır? Kimde kalacağı masalın sonunda saklı elbette. Stefan Boonen o kadar etkileyici bir masala imza atıyor ki, hem komik, hem hüzünlü, hem de macera dolu bir masal bu. Tom Schoonooghe’nin büyülü desenleri ve Burak Sengir’in hiçbir dil oyununu ıskalamadığı çevirisiyle.
Hain’nâme/ Orhan Koloğlu/ Tarihçi Kitabevi/
Araştırma
Son yıllarda ne kadar çok ‘hain’ üretti bu memleket. Üstelik adları da değişik kelimelerle adlandırılıyor her seferinde. Klasikten yaratıcılığın sınırlarını zorlayanlara kadar türlü türlüler. Vatan haini, Haşhaşî, yandaş, çapulcu, bunlar, paralel, lobi mensubu… Herkes bir diğerinde ‘hainlik’ buluyor! Ancak Orhan Koloğlu ‘Hain’nâme’ adlı kitabında gösteriyor ki, hain yaratmak bizim kültürümüzde var. Örneğin Atatürk de Sevr’i imzalayanlar için bir haindi! Tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarında 150’likler olarak adlandırılan hainler gibi(!) Yahut kimilerine göre düne kadar hain denenler bugün saygıyla anılıyorlar… Koloğlu, Abdülhamit döneminden bugüne kadar, memleketin en karışık olduğu haliyle kafaların daha da karışık olduğu zamanları mercekaltına alıyor kitabında. Ve ortaya müthiş bir ‘Hain’nâme’ çıkıyor.
Kızıl Dosya/ Arthur Conan Doyle/ Çev.: İlknur Özdemir/ Kırmızı Kedi Yayınları
Klasik
Kayıtlara göre 1879’da Sesan of Shakespeare Co. ile birlikte Amerika’ya yelken açmış ve 1880’de Amerika’dan henüz dönmüştür Sherlock Holmes. Yine 1880’de Dr. Watson ise Peşaver’de tifoya yakalanmış ve Orontes gemisiyle Londra’ya geri dönmüştür. 1881’de ikisinin de hayatının karşılaşması yaşanır. Sherlock Holmes ile Dr. John H. Watson tanışırlar ve meşhur Baker Sokağı 221B adresine taşınırlar! İşte ‘Kızıl Dosya’ adlı kitapta Conan Doyle bu iki nevi şahsına münhasır karakterin tanışıp bir daha ayrılmamak üzere bir araya geldikleri macerayı anlatıyor. Ki siz bu klasik hikâyeyi zaten biliyorsunuz.
Paylaş