Paylaş
Yrd. Doç. Dr. Klinik Psikolog Mehmet Şakiroğlu insanların sosyal medyada gezinirken o hızlıca geçtiğimiz birkaç saniyelik fotoğraflarda hissettiklerini böyle açıklıyor. İşte git gide herkesi kendisine bağımlı hale getiren, eskiden bilgisayar, şimdi ise cep telefonu ekranına yapışık yaşamamıza neden olan durumun özeti tam olarak bu.
‘DOST DÜŞMAN GÖRSÜN NE MUHTEŞEM HAYATIM VAR’
Pazar sabahı kalkıyorsunuz. Normalde haftanın en mutlu günü olması gerekiyor. Çünkü pazar demek birçoğumuz için neşeli aile kahvaltıları demek. Tatil demek. Bazen çıkıp ışıl ışıl güneşli havada gezmek, bazen de evde sadece miskin miskin oturmak demektir. Ama artık tadını çıkaramıyorsunuz. Çünkü sadece bir pazar evde oturmak adeta sizin için faciaya dönüşüyor. Tabii aslında kimse kendisini "Evde ütü yapıyor" diye etiketlemediği için dost düşman görsün "Alaçatı geceleri, eller havaya" diye check-in yapan arkadaşın haftanın diğer günlerinde ter içinde çalıştığını düşünmüyoruz. Ya da "Bebek'te kahve keyfi" yapan arkadaşın bir gün önce tüm gün evde dizi tekrarı izlediğini de bilmiyoruz.
Psikolog Şakiroğlu'na göre bu yüzden 3 saatten fazla Facebook kullanımı insanların "iyi olma halini" düşürüyor.
GERÇEK DÜNYAYA GERİ DÖNÜN
Sosyal medya bizi hayattan, siyasetten, dostlardan, ülkeden ve tüm dünyadan koparabilecek kadar güçlü bir hale geldi. Peki, bu konuda belki de onlarca haber okumamıza rağmen neden hala vazgeçemiyoruz ve 10 kişi dışarı çıkıp oturduğumuzda bile birbirimizle sohbet etmek yerine ilk fırsatta telefonu elimize geçirip sanal alemde mesajlaşıyoruz. Bunun korku halini almasının bir adı var, "Nomophobia." Yani "no mobile phobia" (Cep telefonsuzluk fobisi).
SİZ BU YAZIYI OKURKEN...
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şakiroğlu, Bu durumun sebebi tüm bağımlılıklarda olduğu gibi telefondan gelen bir "beğeni", ya da "retweet"in beynimizdeki akkumbens çekirdeği tarafından dopamin salgılaması olduğunu söylüyor. "Nedeni açık. Bizi mutlu eden tüm haberler, aktivitelerle ilgili bilgileri telefondan alıyoruz. Oyun oynamak, sosyal medyayı kullanmak, whatsapp grupları, telefon konuşmaları ve sms’ler, bizi heyecanlandıran mutlu eden her şey orada sanki. Şu anda bunu okurken okuyucularımızın telefonu eminim ki ellerinin ulaşabileceği bir yerde. Telefona ulaşımı engellenirse ya da telefonu evde unutur ya da sarjı biterse kişilerin yaklaşık dörtte üçü bir nevi panik duygusu yaşadıklarını ifade ederken yine yüzde 15'lik bir grup çaresizlik duygusu hissettiklerini belirtiyor. Yüzde 5'lik marjinal bir grup var ki onlar ise telefonsuz kaldıklarında kendilerini rahatlamış hissediyorlar.
FACEBOOK BİLDİRİMİ DOPAMİN SALGILATIYOR
Sosyal medyadan gelen her ekleme, retweet, arkadaşlık isteği, mesaj beynimizdeki ödül bölgesini aktive ediyor. Tüm bağımlılık tedavilerinde başımıza dert olan dopamin salgısı artıyor. Facebook'un yuvarlak kırmızı uyarılarını her gördüğümüzde beynimizdeki akkumbens çekirdeği dopamin salgılıyor ve bu salgı bizi heyecanlandırıp mutlu ediyor. Sonra bu hissi özlediğimiz için sürekli kontrol etmek için bu sitelere girip çıkma sıklığımız artıyor ve sonunda öyle bir an geliyor ki, bu sitelerden uzak kalma töleransımız iyice düşüyor. İşte bunun adı sosyal medya bağımlılığı."
‘HİT MEKANA GİTMEK ZORUNDA MIYIM, CANIM’
Bir de kendini bir yerlerde etiketleme durumu insanların hayatlarını bile yönlendiriyor gibi. Tatilleri ailenin yazlığında geçirmek yerine popüler yerlere gitmek zorunlu artık. Sürekli gezmek tozmak, yediklerini içtiklerini paylaşmak, süslenip gece gezmelerine gitmek ve tüm bunları sosyal medyada paylaşıp beğeni almak "Muhteşem bir hayatım var" çığlığı tam aksine "Çok yalnızım" demek gibi geliyor. Tam denizi seyredecekken, "denizi seyrederken bir fotoğraf çekileyim de siz de izleyin" mecburiyeti var.
İşte tam da bu yüzden sakince telefonu kendinizden uzak bir yere bırakın ve yanınızdaki ile iki kelam edin!
twitter.com/buseozelll
Paylaş