Paylaş
Son yüzyıl içinde yaşam beklentisi dramatik olarak arttı. Nüfus öngörüleri önümüzdeki on yıllarda da bu artışın devam edeceğini yansıtıyor. Avrupa ülkelerinde 1990-2010 arasında 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı yüzde 13.9’dan yüzde 17.4’e yükseldi. 2060’da bunun yüzde 30 olacağı öngörülüyor. Türkiye’de de 65 yaş üzeri nüfus yüzde 8.3’e ulaştı. 2050’de bu oranın yüzde 20.8’e ulaşacağı hesaplanmış bulunuyor.
Söz konusu hızlı artışta doğum oranlarının giderek düşmesinin yanı sıra yaşam beklentisinin uzaması da rol oynuyor. Üzerinde pek çok çalışmanın yapıldığı sağlıklı yaşlanmanın üç temel özelliği dikkat çekiyor: Hastalıklardan korunabilme, bilişsel ve fiziki işlevselliği en üst düzeyde sürdürebilme. Birbiriyle etkileşim içinde bu üç özelliğin birlikteliği sağlıklı yaşam beklentisini artırıyor.
GENLER YÜZDE 25 SORUMLU
Çalışmalara göre yaşlanma sürecimizi etkileyen genlerimiz, yaşam süremizin belirlenmesinden yüzde 25 oranında sorumlu. Geriye kalan yüzde 75’i ise hayat tarzımız (yani kendimiz) ve sosyal çevremiz belirliyor. Hayat tarzı ifadesi, tuz kısıtlı dengeli bir beslenmeyi, tütünden uzak durmayı, düzenli egzersiz yapmayı ve kirli çevrelerden olabildiğince kaçınmayı tanımlıyor. 90 yaşını aşan kişilerin en önemli özelliği, yaşamı olduğu gibi kabul eden olumlu bir bakışa sahip olmaları. Bu insanların aile fertleri, dostları ve içinde yaşadıkları toplumla olan bağlarını korudukları dikkat çekiyor.
Öte yandan, yaşlısına değer veren, sağlık eşitsizliklerini gideren; uygun barınma, çevre ve emeklilik şartları hazırlayan toplumlarda artan yaşam kalitesine bağlı olarak ömür de uzuyor. Ottawa Sözleşmesi de sağlığın insan hakları, eşitlik, sosyal adalet, topluma katılım, kişisel yeterliliğinin artırılması, destekleyici çevre ve kurumların yaratılması ile korunabileceğini ifade etmiş bulunuyor.
AŞILAMA TAKVİMİ ŞÖYLE
İlerleyen yaşla birlikte zayıflayan bağışıklık sistemi enfeksiyonlara karşı duyarlığı artırıyor. Bu bakımdan aşılama, hastane yatışlarını ve ağır tıbbi durumların gelişmesini önlüyor. Önerilen aşılar ve aşılama sıklığı şöyle: Tetanoz her 10 yılda bir kez, difteri her 10 yılda bir kez, boğmaca yetişkinlikte bir kez, streptokok pnömoni (zatürre) 60 yaşın üstünde bir kez, influenza (mevsimsel grip) 60 yaşın üstünde her yıl, varicella zoster (zona) 60 yaşın üstünde bir kez.
Sonuç olarak, yaşlılığın hangi yaşta başladığını gösteren kesin bir biyolojik veya psikolojik işaret olmadığı göz önüne alındığında, kronolojik yaşın yanıltıcı bir göstergeden ibaret olduğu anlaşılır ve insanların kaç yıl yaşadıkları değil de nasıl yaşadıklarının önemi ortaya çıkar.
Paylaş