Paylaş
Dünyada her yıl doğal veya insan kaynaklı afetlerden milyonlarca insan etkileniyor. Hızlı başlangıçlı ve geniş etkiye sahip doğal afetlerde genellikle ölüm sayısı ve yaralananlarla ilgili boyut daha çok ilgi çekmesine rağmen, asla gözardı edilmemesi gereken çok daha farklı ve geniş bir etkilenim alanı var.
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Kliniği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevgi Akarsu, afet sonrasında yaşanılan duygusal stres ve ruh sağlığı bozukluklarının derimiz üzerindeki etkilerini anlattı:
PSİKOSOSYAL ETKİLENME
“Afete müdahalede kaynakların yetersiz kalması, altyapı eksikliği ve afet hazırlık sistemlerinin olmaması durumunda, afete uğrayan topluluk kendi olanaklarıyla olayın üstesinden gelmekte çok zorlanır. Özellikle yaşlılar, travmaya maruz kalmış veya yalnız yaşayan çocuklar, genç kadınlar, fiziksel veya psikolojik engelliler, destekten yoksun aile bireyleri ve afet bölgesinde çalışanlar (olay yerinde ilk müdahalede bulunanlar ve yardım çalışanları gibi) psikososyal olarak belirgin şekilde etkilenir. Afetlere maruz kalan bireyler ve yakınlarında yaşamları ve gelecekleri üzerindeki kontrol ve güvenlik hissinin, benlik saygısının, hizmetlere erişimin, mülklerinin ve geçim yollarının kaybı gibi olası sorunlara ek olarak umutsuzluk, korku, öfke, üzüntü, suçluluk, kaygı, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, alkol kötüye kullanımıyla hafıza, yoğunlaşma, uyku ve iştah sorunları gibi çeşitli stres tepkileri ve ruhsal bozukluklar görülebilir.
KANSER BİLE GELİŞEBİLİR
Kısa süreli tehditler bağışıklık sistemini güçlendirirken, düşük şiddette de olsa uzun süren stres ve depresyon gibi duygusal gerginlikler bağışıklığı bozarak pek çok hastalıkla birlikte deri rahatsızlıklarına, enfeksiyonlara hatta kanser gelişimine yatkınlığı artırabilir. Vücudumuzun örtüsü olan deri, beden sağlığımızın olduğu kadar ruhsal durumumuzun da bir aynasıdır. Asıl işlevi olan koruma görevi yanında çevreyle haberleşmeyi ve sosyalleşmeyi de sağlamaktadır. Tıp literatüründe stres ile bazı deri rahatsızlıkları arasında bireylerin stres algısına göre değişkenlik gösteren belirgin bir sebep-sonuç ilişkisi olduğu gözlenmektedir. Yapılan klinik çalışmalarda stres, gerilim, bitkinlik ve bir yakınını kaybetme gibi stresli yaşam olaylarının bazı deri hastalıklarına yol açabileceği veya var olan bir hastalığı kötüleştirebileceği gösterilmiştir. Bazı deri hastalıklarının oluşumunda stres etkisiyle salgılanan bazı hormon ve kimyasal ileticilerin rol oynadıkları anlaşılmıştır. Aslında psikolojik faktörler birçok deri hastalığının gelişim sürecinde hem sebep hem sonuç olabilecek şekilde bir kısır döngü oluşturarak iki yönlü etkili olabilir. Ancak bazen bir psikolojik problemin mi hastalık alevlenmesinden önce geldiği, yoksa hastalığın kendisinin mi psikolojik baskıya yol açtığı çok net anlaşılamamaktadır. Stres deride algılanabilir veya görünür sorun ve hastalıklara yol açabilirken mevcut deri hastalığının asıl kendisi bir stres kaynağı olabilir. Dolayısıyla stres ile deri ilişkisi oldukça karmaşık olup birbirini tetikleyen döngüsel olaylar söz konusudur.
SİVİLCE, SEDEF, EGZEMA
Birçok insan için deri, saç ve tırnaklar beden imajı için çok önemli olup kişiliği ve sosyal rolü ifade edebilir. Bu nedenle deri hastalığı olan bireylerin birçoğu kendi rahatsızlıklarını hekimlerin değerlendirmesinden çok daha şiddetli algılayabilmekte, kendisi dışında çevresinin ve ailesinin de yaşam kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir. Akne (sivilcelenme), sedef hastalığı, egzema, saç dökülmesi, ürtiker (kurdeşen) ve vitiligo (alaca) gibi gözle görünür vücut bölgelerinde deri belirtileri olan, süreğen özellikte, iz bırakarak iyileşebilen veya inatçı kaşıntı ve ağrı gibi yakınmaların eşlik ettiği bazı deri hastalıklarında yaşam kalitesinde bozulma, özgüven ve benlik saygısında azalma, beden algısında ve kişiler arası ilişkilerde bozulma, etiketlenme (stigmatizasyon), toplumdan dışlanmışlık ve yalnızlık hissi, kaygı ve depresyon gelişimi ile sıkça karşılaşılmaktadır. Bu tip hastalarda uzun süreli duygusal stres yara iyileşmesini yavaşlatarak deri lezyonlarının onarımını da olumsuz etkilemektedir.”
DEPRESYON VE
KAYGI ÖN SIRADA
Prof. Dr. Sevgi Akarsu, stresle birlikte depresyon, kaygı ya da psikotik bozuklukların bir arada olduğu hastalarda, deri ve saç yolma gibi dürtü kontrol bozuklukları ve yapay bozukluklar şeklinde kendine zarar verme davranışları ile nedeni bulunamayan belirtisiz kaşıntı şeklinde psikojenik deri sorunlarının da ortaya çıkabileceğini söyledi. Akarsu şöyle devam etti: “Kaygı, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, beden dismorfik bozukluğu, parazit sanrıları veya kişilik bozuklukları sonucu sivilceleri sıkma veya koparma ya da ‘derinin altında sanki böcekler geziyor’ hissi nedeniyle deriyi tırnaklarla veya değişik aletlerle tahriş ederek iyileştiğinde iz bırakan yapay travmatik yaralar oluşturulabilmektedir. Bu hastalar kendilerinde fiziksel bir hastalık olduğuna dair sabit inançları olan, birincil sorun psikiyatrik bozukluk olmasına rağmen genellikle bu sorunlarının varlığını reddeden ve ilk olarak dermatoloji uzmanlarına başvuran kişilerdir. Çoğunlukla yakınmalarına ait nesnel deri bulgularına rastlanmaz, ancak yine de bir dermatolog tarafından tedavi konusunda ısrarcı olabilirler.”
Paylaş