1998'in Kasımı... Bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın Roma'da İtalyanlar tarafından konuk edilmesine Türk halkının öfkesi büyük.
Sokaklarda gösteriler yapılıyor, İtalyan bayrakları yakılıyor, İtalyan ürünleri protesto ediliyor... G.Saray ile Şampiyonlar Ligi maçı olan Juventus fırsatı kaçırmıyor. Can güvenliği bahanesiyle İstanbul'a gelmek istemiyor. Amaç aslında maçı başka yere aldırmak ya da 3 puanı sahaya çıkmadan kapmak. Ve Türkiye'deki tepkiyi delil olarak kullanıp, UEFA'ya başvuruyor. Sonunda istedikleri olmuyor, ama maç 1 haftalık rötarla 2 Aralık'ta yine İstanbul'da oynanıyor ve 1-1 sona eriyor. İtalyan takımı için görülmedik güvenlik önlemleri alınıyor. Juventus çiçeklerle karşılanıp, en ufak bir taşkınlık olmadan maçını oynayıp, ülkesine dönüyor. Türkiye büyük bir sınavdan yüzünün akıyla çıkıyor. Türk halkı sporla, siyaseti karıştırmadığını göstererek İtalyanlara bir ders veriyor.
Peki ya Olimpiyat Stadı'ndaki Roma-G.Saray maçında yaşanan vahşet görüntülerinin, insanlık dışı muamelenin nedeni ne? Bize 'Barbar' yakıştırması yapanların polisinin futbolcularımıza, coplar tekmeler savurmasının savunması ne olabilir? Yoksa bu, 98'in hıncı mı? Umarım, Türkiye için eskiden kafalarda klişeleşen düşünceler 22 Mart'taki UEFA'nın bu maçla ilgili vereceği kararda bir kez daha etkili olmaz. Çünkü yıllardır ülkemiz kendini dünyaya yeni yüzüyle tanıtamamanın, geçmişin izlerini unutturamamanın sıkıntısını yaşıyor.
AMAN DİKKAT!
'Fesli, çarşaflı Türkler' olgusunu silebilmek için yıllarca mücadele verdik. Tam her şey düzeliyor derken, bir çuval inciri belki de berbat edeceğiz. Nasıl mı? Gazete ve TV'lerde son dönemde bir Şalvarspor modası var. Bayanlarının spor coşkusuna yürekten destek veriyorum. Ama 'Dünya Takımı Şalvarspor' başlıklarını atıp, TV'lerde 'Dünyaya Türkiye'yi Şalvarspor tanıtacak' sloganlarıyla, bunu bir övünç kaynağı olarak lanse etmeyi anlayamıyorum. İran ve Irak'taki kadınların kılık kıyafetlerini, Afganistan'ın Burka'sını eleştiren bizleriz. Yıllar sonra dünyanın gözünün üzerimizde olacağı Dünya Kupası için ülkemizin tanıtımının, şalvarlı, karalar içindeki bayanlar tarafından Güney Kore'nin SBS TV'sinin çektiği görüntülerle yapılacak olmasından nasıl gurur duyuyoruz bilmiyorum. Türkiye'deki bayan sporcuların veya futbolcuların gerçek yüzü Şalvarspor mu?
Telefonla görüştüğüm bir İspanyol radyocunun Roma'daki olaylarla ilgili 'Resmen ırkçılık' yorumu bir şeyleri değiştirmeye başladığımızı gösteriyor. Aman dikkat...
Dünya Kupası'na doğru
1958'deki 6. Dünya Kupası'na İsveç ev sahipliği yaptı, şampiyona ilk kez İskandinavya'da düzenlendi. Finalde İsveç'i 5-2 yenen Brezilya şampiyonluğu kazanırken, 'Kupa hangi kıtada düzenlenirse o kıtada kalır' geleneği de bozuldu. 13 gol atan Fransız Fontaine Gol Kralı olurken, bugüne kadar kırılamayan bir rekora da imza attı. 6 gol atan 17 yaşındaki Brezilyalı Pele, şampiyonanın parlayan yıldızı oldu.
70 maçta 126 (ortalama 1.8) gol atıldı.
Yasak aşk, kariyerini bitirdi
AVUSTRALYA Amerikan Futbolu Ligi'nin ünlü oyuncusu Wayne Carey'in yasak aşkı, Kangaroos takımındaki kariyerinin sonu oldu. Takım kaptanı Wayne'in, ikinci kaptan Anthony Stevens'ın eşi Kellie ile ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Takım arkadaşları Wayne'i affetmeyeceklerini belirterek dışladı. 6 yıl önce bir kadına tacizde bulunmak suçundan hüküm giymekten son anda kurtulan 30 yaşındaki Wayne, bunun üzerine Kangaroos takımındaki 15 yıllık kariyerini noktalayarak takımdan ayrıldığını açıkladı. Wayne'in yaklaşık 1 yıl önce evlendiği eşi Sally ise yasak aşkın ortaya çıkmasının ardından sinir krizi geçirdi ve tedavi gördü.