Bu konuda yalnız değilsiniz. Çünkü bu durum, mevsim geçişlerinin saçlarımız üstündeki doğal bir etkisi. Sonbahar mevsimi, en çok saç dökülmelerinin yaşandığı mevsim olduğu için bugünlerde şiddetli bir dökülme ile karşılaşmış olabilirsiniz. Zayıflayan, yıpranan ve dökülen saçlarınız, sağlıksız görünümleriyle sizleri mutsuz ediyor olabilir. Ancak iyi haber şu ki, eğer saç dökülmesine neden olabilen başka bir hastalığınız yok ise bu sorun, genellikle birkaç hafta ya da en fazla iki ay sürer ve sonrasında kendiliğinden geçer. Her ne kadar mevsim geçişlerinde bu sürece engel olunamasa da beslenmenize dikkat ederek, saçlarınızın daha az dökülmesini sağlayabilirsiniz.
SAĞLIKLI BESLENMEYLE SAÇLARINIZI GÜÇLENDİRİN
Saç sağlığımızı belirleyen birçok faktör olsa da beslenme tercihlerimiz bunların içinde en önemlisidir. Hatta saçınızın miktarı, kalitesi ve yapısı, beslenme alışkanlıklarınızla yakından ilişkilidir. Mesela karbonhidrat, protein ve yağın günlük alım düzeylerini dengede tutarak, güçlü ve sağlıklı saçlara sahip olmanız mümkündür. Özellikle protein alımına çok dikkat etmelisiniz. Çünkü saç yapısı, keratinden oluşur ve keratin de bir protein çeşididir. Bu nedenle günlük protein ihtiyacınızı karşılayacak besinleri mutlaka tüketmeniz gerekir. Kırmızı et, tavuk, hindi eti, deniz ürünleri, süt, yumurta, bezelye, chia tohumu, keten tohumu, mercimek, fındık, badem, peynir, kabak çekirdeği gibi besinler, protein zenginidir. Saçlarınızı içten beslemek ve daha güçlü olmalarını sağlayabilmek adına beslenme listenize ayrıca avokado, mantar, havuç, muz, nar, ıspanak, yoğurt (özellikle ev yapımı) ve somon balığını da mutlaka ekleyin.
SAĞLIKLI SAÇLARIN VAZGEÇİLMEZ DÖRTLÜSÜ
Saç dökülmelerinin ana nedenleri arasında demir, çinko, biyotin ve D vitamini eksikliği sorunları da yer alır. Bu sebeple özellikle mevsim geçişlerinde vücudunuzda bu dörtlünün rezervlerinin dolu olduğundan emin olmalısınız. Bu muhteşem dörtlüyü ister takviye olarak isterseniz de dikkatli hazırlanmış bir beslenme listesi yardımıyla alabilirsiniz. Ancak takviye olarak almadan önce mutlaka değerlerinize baktırmanızı ve doktor kontrolünde ürünleri kullanmanızı öneririm. Özellikle biyotin denilen B7 vitamini, saç sağlığının temelini oluşturur. Biotin eksikliği nadir görülür ancak eksikliği saçların matlaşması, güçsüzleşmesi, saç dökülmesi ve tırnakların kırılgan hale gelmesi gibi temel belirtilerle kendini gösterir. Bu vitamin, vücutta depolanmadığı için besinler yoluyla alınmak durumundadır. Bu nedenle sofralarınızdan yumurta sarısını, baklagilleri, yer fıstığını, fındığı, ıspanağı, mantar ve dana ciğerini eksik etmemenizi öneririm.
Günlerin yavaş yavaş kısalması ve havaların serinlemeye başlamasıyla birlikte sonbahar yorgunluğu da kapımızı çalmaya başladı. Eğer bugünlerde motivasyonunuzun düştüğünü hissediyorsanız, erken uyumanıza rağmen sabahları güne başlamakta zorlanıyorsanız, yorgunluk gün boyu peşinizi bırakmıyorsa ve bir de bu şikâyetlere baş ve eklem ağrılarınız eklendiyse o zaman sonbahar yorgunluğu ile karşılaşmış olabilirsiniz. Peki, mevsim değişikliği ile birlikte ortaya çıkan ve günlük yaşantımızı kâbusa çeviren bu sorunlar ile nasıl başa çıkacağız? Sonbahar yorgunluğundan etkilenmemek için neler yapmalıyız? İşte yanıtı...
GÜNEŞ IŞIĞINDAN FAYDALANIN
Mevsim değişikliğiyle birlikte vücudunuzda ortaya çıkan bu sorunlara karşı alabileceğiniz pek çok tedbir var. Bunlardan birincisi kış aylarına girmeden olabildiğince güneş ışığından faydalanmak. Güneşli havalarda her zaman daha enerjik ve pozitif hissederiz. Sonbahar aylarıyla birlikte gündüzler kısalmaya ve havalar da soğumaya başlıyor. Bu iki termal etki, hem ruhsal hem de fiziksel anlamda bizi olumsuz etkileyebiliyor. Bu nedenle mümkün olduğunca güneşe çıkmaya özen gösterin. Özellikle sabahları perdelerinizi, panjurlarınızı açın ve evinize güneşin enerjisini davet edin. Ayrıca sabah saatlerinde yapacağınız yürüyüşler, vücudunuzun D vitamini üretimini de uyarır. Konusu gelmişken D vitamini eksikliğinin sağlığımız açısından çok ciddi sorunlara neden olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Çünkü kış aylarında bu değerli vitaminden yoksun kalıyoruz. Bu nedenle herkesin yılda 1 kez D vitamini ölçümü yaptırması oldukça önemli. Sağlıklı kalabilmek için lütfen, D vitamininize sahip çıkın.
YORGUNLUK VE MUTSUZLUĞUN İLACI: SPOR
Mevsim değişikliğine bağlı olumsuz ruh haliyle başa çıkmak için seratonin ve endorfin salınımını artıran fiziksel aktiviteler yapmanızı öneriyorum. Çünkü yapacağınız her türlü fiziksel aktivite, enerjinizi ve pozitifliği geri kazanmanızda size yardımcı olur. Sonbahar rutinlerinizin arasına spor yapmayı mutlaka ekleyin. Özellikle havalar henüz soğumamışken, açık havada yürüyüşler yapmak size iyi gelebilir. Sporun dışında sevdiğiniz hobilere de yönelmeniz, sonbahar yorgunluğu ile mücadelenizde sizi dinç ve zinde tutmaya yardımcı olur. Mevsim geçişlerinde uyku sorunları da sık yaşanır. Unutmayın, kaliteli bir gece uykusu söz konusu değilse, sağlıklı bir hayat ve güzel yaşlanma süreci pek de mümkün değildir. Bu nedenle düzenli bir uyku sistemine bağlı kalmalı ve her gün aynı saatlerde uyumaya ve sabah aynı saatte kalkmaya dikkat etmelisiniz. Ayrıca günde 7-8 saat uyumaya da özen gösterin.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİZİ GÜÇLENDİRİN
O da çocuklarının yeterli ve sağlıklı beslenmesini organize etmek. Çocuklarımızı güvenle okula gönderebiliyoruz ancak orada ne yediklerinden ve nasıl beslendiklerinden emin olamıyoruz. Artık net bir şekilde biliyoruz ki, sağlıksız ve yetersiz beslenme çocukların bedensel, zihinsel ve duygusal gelişimini olumsuz etkileyebiliyor. Çocuklarda dikkat eksikliği, algılamada zorlanma ve öğrenme güçlüğü gibi ciddi sorunlara da neden oluyor. Bunun yanı sıra gelişim geriliği, obezite, demir eksikliği anemisi ve diş çürükleri de çocukluk çağındaki beslenme alışkanlıklarına bağlı ortaya çıkan önemli sağlık sorunları arasında. Bu nedenle çocukların her öğünün, bilinçli ve titizlikle hazırlanması şart.
EN ÖNEMLİ ÖĞÜN KAHVALTI
Tatil sürecinde uyku ve beslenme düzenleri değişen çocukların en çok zorlandığı konulardan biri de sabahları erken kalkmak olacaktır. Erken uyanmaları önemli. Çünkü okula giden çocukların derslerde konsantrasyonun düşmemesi için mutlaka sabah kahvaltısı yapması gerekiyor. Bilindiği üzere 5-18 yaş arası çocukların protein, vitamin ve mineral gereksinimi yetişkinlerden daha yüksek. Metabolizmaları da çok hızlı çalışıyor. Bu nedenle sabah, öğle ve akşam öğünlerinde vücutlarının tüm ihtiyaçlarını karşılayacak besinlerden hazırlanan bir menü tüketmeleri gerekiyor. Bu kapsamda kahvaltıda süt ürünleri, yumurta, peynir gibi protein içeriği yüksek besinlerin yanı sıra tam buğday veya çavdar ekmeği; vitamin ve mineral dengesinin sağlanması için salatalık, domates ve koyu yeşil yapraklı sebzelere yer vermenizi öneririm. Patates kızartması, poğaça, börek gibi yağlı yiyecekler ile kola, gazoz, meyve suyu gibi şeker içeriği yüksek besinleri de sofralarınızdan uzak tutmayı ihmal etmeyin.
HER ÖĞÜNÜ BİLİNÇLİ HAZIRLAYIN!
Sabah kahvaltılarına alternatif olarak tam buğday ekmeği ile yapılmış peynirli tost, köy yumurtası ile yapılmış bir menemen veya peynirli omlet de tercih edebilirsiniz. Bunların yanında ayran, taze sıkılmış meyve suyu, açık çay, tuz içeriği düşük zeytin de verilebilir. Çocuklar, teneffüs aralarında da acıkabiliyor. Bu ara öğünler için muz, incir, kuru kayısı gibi meyveler ve sağlıklı yağ asitlerini içeren kavrulmamış badem, ceviz gibi kuruyemişler hazırlayabilirsiniz. İlkokul öğrencileri, 5-6 adet fındık ve 1 su bardağı ayran, ortaokul ve lise öğrencileri de 1-2 ceviz ve 3-4 adet fındık ara öğün olarak rahatlıkla yiyebilirler. Maalesef ki çocuklar, fast food tarzı yemekleri tüketmeyi çok seviyor. Ancak öğle ve akşam yemeklerinde çocukları fast foodlardan, kızartmalardan ve paketlenmiş gıdalardan uzak tutmamız gerekiyor. Ayrıca yemeklerin yanına salata, ayran, kefir veya yoğurt mutlaka ekleyin ve günlük 2 litreye yakın su tüketmelerini sağlayın.
ÖRNEK ÖĞLE YEMEĞİ MENÜSÜ
İstatistiklere baktığımız zaman, kısırlık görülme sıklığının her geçen gün arttığını görebiliyoruz. Artık biliyoruz ki infertilite, yüzde 40 oranında erkekten kaynaklanırken, yüzde 40 oranında kadınlarda görülen sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkabiliyor. Açıklanamayan kısırlık ile karşılaşan çiftlerin oranı ise yüzde 20. Durum böyle olunca kısırlığın belirtilerinin neler olduğu, özellikle kadın hastalarda nelere dikkat edilmesi gerektiğinin bilinmesi oldukça önemli. Bu nedenle çiftler bir yıl içinde çocuk sahibi olamıyorlarsa mutlaka infertilite sorunu olup olmadığını düşünmeli ve vakit kaybetmeden bir hekime başvurmalıdır. Şayet kadın yaşı 35’in üstünde ise bu süre 6 ay olarak değerlendirilmelidir. Çünkü bu hastalıkta zaman, maalesef ki kadınların aleyhine işlemektedir.
KISIRLIK VE KADIN YAŞI İLİŞKİSİ
Günümüzde ileri yaşlarda evlenme oranı oldukça arttı. Özellikle 35 yaşından sonra anne olmak isteyen kadınlar, yaşlarından kaynaklanan sorunlar nedeniyle kısırlık ile karşı karşıya kalabiliyor. Çünkü kadınların en doğurgan olduğu zamanlar, 20’li ve 30’lu yaşlardır. Yaşın ilerlemesiyle birlikte yumurtalık rezervlerinde azalma ve yumurtaların kalitesinde düşüş meydana gelmeye başlamaktadır. Kadının sağlıksız beslenmesi, sigara veya alkol kullanması gibi faktörler de yumurtalık rezervinin azalmasını hızlandırır. İlerleyen yaş sebebiyle yumurta tutunma şansı da azalmaktadır. Ayrıca 35 yaş üstü kadınlarda hamilelik sağlansa bile, erken doğum, düşük riski, dış gebelik ve bebekte meydana gelen anomali riski gibi sorunların gelişme olasılığı yükselmektedir. En önemli risklerden biri de infertilite tedavisinin başarısızlıkla sonuçlanabilmesidir. Bu nedenle kadınların gelecek planları yaparken ve çocuk sahibi olmayı hedeflerken, yaş faktörünü kesinlikle göz ardı etmemeleri gerekir.
KADINLARDA KISIRLIĞA NEDEN OLAN FAKTÖRLER
Doğal yollarla çocuk sahibi olamayan kadınlarda kısırlık nedenleri oldukça çeşitlilik gösterir. Hastalık, birçok faktöre bağlı olabileceği gibi tek bir nedene bağlı olarak da gelişebilir. Bundan dolayı kadın kısırlığının nedeninin çok iyi araştırılması gerekir. Yukarıda bahsettiğim gibi yumurta sayısının az olması ve rezervin düşük olması sorunlarının dışında yumurta rezervinin fazla olması yani Polikistik Over Sendromu durumu gelişmesi de kısırlık nedenleri arasındadır. Çünkü Polikistik Over Sendromu söz konusu olduğunda kadında çok yumurta olmasına rağmen hiçbir işe yaramadığı ve döllenemediğini anlıyoruz. Ancak iki durumda da endişelenmeye gerek yok. Çünkü günümüz modern teknolojileri ve tedavi yöntemleriyle her iki sağlık sorununun üstesinden gelinebiliyor. Özellikle erken menopoz hastalarına uygulanan akupunktur, detoks programları, vitamin ve mineral destekleri ile kişiye özel hazırlanan beslenme sistemleri, yüz güldüren sonuçlar verebiliyor.
ERKEN TANI, HAYALLERE GİDEN YOLU KOLAYLAŞTIRIR
Kadınlarda kısırlığa neden olan sorunlar maalesef ki daha bitmedi. Dikkate alınması gereken diğer sebepler arasında şunları sıralayabiliriz: Rahimde ve rahim ağzında bozukluklar, tüplerde meydana gelen sorunlar, adet düzensizlikleri, Endometriozis (Çikolata kisti), hormonlarla ilgili bozukluklar, doğumsal kaynaklı yapısal bozukluklar, erken menopoz, beslenme bozukluğu ve fazla kilolu olmak (obezite), vücudumuza aldığımız toksinler ve ağır metaller, kemoterapi veya radyoterapi gibi tedaviler almak, iyi veya kötü huylu tümörler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, bağışıklık sistemiyle ilgili gelişen bazı hastalıklar, diyabet ve alerjik nedenler. Ancak iyi haber şu ki, kadınlarda kısırlığa neden olan sorunların birçoğu tedavi edilebiliyor. Özellikle erken tanı, her hastalıkta olduğu gibi kısırlık tedavilerinde de önemli bir detay.
Geçtiğimiz haftaki yazımda sağlıklı beslenmenin yaşamımıza nasıl bir değişim ve güzellik kattığını sizlerle paylaşmıştım. Sadece doğru ve yeterli beslenerek bile birçok hastalığa karşı önlem alınabileceği ve yaşam kalitesinin artırılabileceği bir gerçek. Bugün de buna ek olarak hayatımıza şifa katacak, bizlere daha fit ve zinde bir yaşlanma süreci sağlayabilecek 3 önemli alışkanlıktan bahsedeceğim. Çünkü günümüzde yaşam şartlarının zorluğu, çevresel faktörlerin olumsuzlukları ve daha birçok şey, sağlığımızı bizden kolaylıkla çalabiliyor. Ancak tüm bu olumsuzlukların önüne geçebilir ve nasıl yaşlanacağınıza kendiniz de karar verebilirsiniz. Bunu yapabilmenizin tek yolu da biraz sonra bahsedeceğim 4 güzel alışkanlığı yaşam tarzınıza adapte etmek.
EN ÖNEMLİ ADIM SAĞLIKLI BESLENME
Fiziksel ve zihinsel sağlığımızı iyileştirmenin en önemli adımlarından biri sağlıklı beslenmek. Yaşam tarzınızda yapacağınız en akıllıca değişim, yeme alışkanlıklarınızı gözden geçirmek olmalıdır. Her yaş grubunun yeterli ve dengeli beslenmesi ayrıdır. Bu nedenle bir uzmandan yardım almanız, size uygun beslenme sistemine geçmenize yardımcı olur. Sağlıklı beslenmenin sağlığımıza olan faydalarını geçtiğimiz haftaki yazımda ayrıntılı bir şekilde anlattım. Oradan okuyabilirsiniz. Bugün gelin, diğerlerine odaklanalım.
HAREKET ETMEKTEN KAÇMAYIN!
Birçok hastalığı tetikleyen ana faktörlerden biri de hareketsiz yaşamdır. Maalesef ki modern hayat ile birlikte hareketsiz bir yaşam tarzı da normalleşmeye başladı. Ancak kötü haber şu ki bu yaşam tarzı sağlığınızın en büyük düşmanlarından biri. Mesela yapılan bir araştırmaya göre günde 4 saatten fazla oturmak, kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına göre de hareketsiz kaldığınız her an kalp hastalıklarına, diyabete, hipertansiyona ve obeziteye yakalanma riskiniz iki katına çıkıyor. Bunun yanı sıra bazı kanser türleri, hipertansiyon, osteoporoz, hormonal dengesizlik ve depresyon gibi hastalıklar da sizi yakalayabilmek için sıraya giriyor.
ZİNDE, AKTİF VE SAĞLIKLI YAŞ ALIN
Sağlıklı beslenme kavramını son yıllarda her yerde duyuyoruz. Ancak gerçekten bu iki kelimenin ne anlama geldiğini ya da hayatımıza nasıl etki ettiğini biliyor muyuz? Bugün bu önemli konuya ayrıntılı bir şekilde değinmek istedim. Çünkü birçok ciddi sağlık sorunun gelişme nedenlerine baktığımız zaman ana faktörlerden birinin sağlıksız beslenme olduğunu görüyoruz. Beslenme kaynaklı hastalıkların önüne geçebilmek içinse sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzımız haline getirmemiz şart. Aksi taktirde kanser, diyabet, obezite, Alzheimer, depresyon, yüksek tansiyon ve kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere daha birçok ciddi rahatsızlık kapınızı çalmak için sıra bekliyor olabilir.
SAĞLIKLI VE MUTLU BİR YAŞAMA ADIM ATIN
Sağlıklı beslenme alışkanlığını yaşam tarzı haline getirmek, uzun vadede mutlu ve kaliteli bir hayata adım atmak demektir. Çünkü doğru beslenme, vücut ağırlığınızı korumanın dışında enerji seviyenizin yükselmesine, ruh halinizin düzelmesine ve hastalıklardan korunmanıza yardımcı olur. Bu nedenle siz de bugün kendinize bir iyilik yapın ve beslenme düzeninizi gözden geçirin. Eğer sağlıklı beslenme anlamında yeterli olmadığını düşünüyorsanız, ilk adımı atın ve hayatınızı değiştirin. Emin olun, yararlı besinlerden oluşan yeme düzeni, beraberinde sizlere birçok avantajı da getirecek. Ancak ben bugün sadece sizlere beslenme ile yakalanma riskinizi azaltabileceğiniz bazı hastalıkları hatırlatacağım. Diğer faydalarını da bir sonraki yazılarımda paylaşmaya devam edeceğim.
KALBİMİZ SAĞLIKLI BESLENMEYİ SEVER
Kalp ve damar hastalıkları maalesef ki artık milyonlarca kişiyi etkileyen küresel boyutta bir sağlık sorunu. Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl dünyada yaklaşık 18 milyon kişi, hayatını kalp hastalıkları ve inme nedeniyle kaybediyor. Aslında kalp rahatsızlıkları yüzde 80 oranında önlenebilen hastalıklardan biri. Bu sinsi hastalıkla tanışmamak ve hayatımızdan uzak tutmak için elimizdeki en güçlü silahlardan biri de sağlıklı beslenme. Özellikle kalp sağlığınızı koruyan bazı muhteşem besinler bulunduğunu hatırlatmak isterim. Bunları sofralarınızdan eksik etmediğiniz zaman, emin olun çok daha iyi çalışan bir kalbiniz olacak.
KANSERLE SAVAŞA BESLENMENİZLE BAŞLAYIN
Bu nedenle bal alacağınız zaman bazı önemli ayrıntılara dikkat etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde şifa bulmak için tükettiğiniz bu mucizevi sıvı, size zehir de olabiliyor. Her geçen yıl ile birlikte güvenilir gıdaya ulaşmamız zorlaşıyor. Bu gıdalardan biri de maalesef ki sağlığımıza faydaları saymakla bitmeyen ve doğanın bizlere bir armağanı olan bal. Arıların ürettiği bu altın renkli mucizevi sıvı, yüzyıllardır doğal bir ilaç olarak kullanılıyor. Bunun yanı sıra arı ürünleriyle gerçekleştirilen apiterapi de geleneksel tıp yöntemlerinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Vitamin ve mineraller açısından çok zengin olan bal, düzenli tüketildiği zaman bağışıklık sistemimizi güçlendirmekle kalmıyor, birçok hastalığa karşı da koruma sağlıyor.
BAL NEDEN ÇOK DEĞERLİ BİR GIDA?
Elbette ki doğanın bizlere sunduğu birçok şifalı besin var. Ancak şunu belirtmeliyim ki balın yeri gerçekten ayrı. Çünkü içeriğinde su, karbonhidrat, proteinler, aminoasitler ile niasin, riboflavin ve pantotenik asit gibi vitaminlerin yanı sıra kalsiyum, bakır, demir, magnezyum, manganez, fosfor, potasyum ve çinko gibi mineraller de yer alıyor. Bitmedi, bunların dışında bolca B1, B2, C, B6, B5 ve B3 vitaminleriyle dolu. Tüm bunlara ek olarak geleneksel ilaçlarda doğal bir antiseptik olarak kullanılıyor. Ayrıca çok güçlü bir antioksidan kaynağı. İşte tüm bu özellikleri balı muhteşem bir besin haline getiriyor. Sağlığımıza olan faydaları ise saymakla bitmiyor. İşte bazıları…
-Bağışıklık sistemini güçlendirerek, vücudu enfeksiyonlara karşı koruyor.
-Soğuk algınlığına iyi geliyor, öksürüğü azaltıyor ve boğaz iltihabı tedavisinde de etkili.
-Mide ve bağırsak florasının iyileşmesine yardımcı oluyor. Sindirimi kolaylaştırıyor.
-Beynin daha iyi çalışmasını sağlıyor ve hafızayı güçlendiriyor.
Çünkü ağır yemekler, hamur işleri ve hazır gıdalar, sıcak havanın bizlere yaşattığı olumsuzlukları artırmasının yanı sıra bağışıklık sistemimizin de zayıflamasına neden olabiliyor. Çok sıcak bir yaz geçiriyoruz. Anlaşılan o ki hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üstünde seyir etmeye devam edecek. Bu nedenle 7’den 70’e hepimizi olumsuz etkileyen sıcaklara karşı bir dizi önlem almamız şart. Beslenme konusu da bu önlemlerin başında geliyor. Çünkü sıcaklık artışına bağlı olarak vücudumuz ter, solunum ve idrar ile çok daha fazla sıvı kaybediyor. Tüketilen sağlıksız besinler de hem sıvı kaybını artırıyor hem de vücut ısısının daha da yükselmesine yol açıyor. Vücudumuz gereksinim duyduğu vitamin ve mineralleri beslenme yoluyla karşılayamadığı zaman da ciddi sağlık sorunları ortaya çıkıyor. Bu nedenle sağlığımızı koruyabilmek adına yaz aylarında nasıl beslenmemiz gerektiğini bilmemiz oldukça önemli.
AĞIR YEMEKLERDEN HAFİFLERİNE GEÇİŞ
Bu dönemde önceliğiniz vücut ısısını artıran yüksek kalorili ve zor sindirilen besinlerden uzak durmak olmalı. Yani ağır yemekler, ‘out’, hafif yemekler ‘in.’ Bu kapsamda kırmızı et, tavuk, kuru baklagiller gibi besinleri sıcak yaz günlerinde ölçülü tüketmeye özen gösteriyoruz. Mesela protein zengini yumurtayı haşlama olarak veya salatalarda, et ürünlerini de ızgara veya sebze yemeklerinin içerisinde az miktarda kullanarak yiyebilirsiniz. Hamur işlerine, yağlı yemeklere ve kızartmalara bu süre içinde mümkün olduğu kadar mesafeli kalın. Çünkü mevsiminde sebze tüketmek, her zaman en sağlıklı beslenme şeklidir. Öğünlerin vazgeçilmezi olan salatalar da yaz aylarında favorileriniz arasında olmaya devam etsin. Mevsim yeşilliklerinden oluşan klasik salataları bolca tüketebilirsiniz. Bırakın sofralarınız yeşilliklerle şenlensin.
BAHARATLI VE TUZLU GIDALARI LİSTENİZDEN ÇIKARIN
Yaz aylarında sağlığımızı tehdit eden en önemli beslenme alışkanlıklarından biri de bol baharatlı ve tuzlu yiyecekler tüketmektir. Baharatı bol besinler, vücudumuzun ısı üretiminin artmasına, fazla tuz ise kan dengesini bozarak, vücudun su ihtiyacının artmasına neden olur. Sıcak havalarda özellikle yağlı atıştırmalıklar, cipsler, krakerler, kremalar, soslar, hazır dondurmalar, donmuş hamur ürünleri, donmuş patates gibi içerisinde trans yağ bulunan besinlerden kaçınılmalıdır. Bu tür besinlerin hem sindirimi zordur hem vücudun su ihtiyacını artırır hem de en sağlıksız gıdalardır. Bu nedenle kesinlikle tüketilmemelidir. Yaz aylarında ayrıca mümkünse öğün sayısını da azaltın. Mesela öğle öğününü ara öğün gibi yapıp, akşam öğününü de mümkün olduğu kadar kolay sindirilebilen besinlerden tercih edin. Suyun yeri her zaman ayrıdır. Hiçbir içecek suyun yerini tutamaz. Bu nedenle sıcak havalarda her zamankinden çok daha fazla su tüketmeye özen gösterin. Tabii ki su ile birlikte ayrıca elektrolit içeriği yüksek mineralli su, komposto ve ayran gibi içecekleri de tüketmeyi ihmal etmemelisiniz. Ayrıca serinlemek için tercih ettiğiniz gazlı ve şekerli tüm içeceklerle aranıza mesafe koymayı da beslenme prensiplerinizden biri yapmayı unutmayın.
LEZZETLİ YAZ MEYVELERİNİN TADINI ÇIKARIN