Paylaş
Garip ve tatlı olduğun kadar da kendi halindesin. Diyor ki sana şefin; “Al şu zarfı, bir koşu Imperial Otel’de kalan şu isimdeki müşteriye tez elden ulaştır yavrucuğum... Hadi bön bön bakma, kaldır poponu, canlan ve uyuma! Koş, koşşşşt...”
“Ay yeter eziyet etme bana, kendimi Japonya’da bir kurye olarak düşünemem. Bu bana fersah fersah uzak bir hayal. Benden olsa olsa bir Kleopatra, bir Esmeralda ya da Büyük İskender çıkar. Zaten mahallemizden Saadet ablanın hakkımda yayınladığı reenkarnasyon raporum da öyle söylüyor” deme bana sakın saçlarını sağa sola attıra, attıra.
Sen bir kuryesin ve zarfı ulaştırdığın beyefendi “Ah” diyor “Tüh!”. Üzerinde sana bahşiş verecek hiç bozuk parası kalmamış. Telaşlanıyor. Eline kağıt kalem alıp, bir şeyler yazıp eline tutuşturuyor. “Bozuğum yok ama bari bunu al. Bak ileride değerlenebilir bu yazdığım” diyor.
Adam Einstein. Bildiğin hani şu dünyanın en dahisi. Daha yeni Nobel ödülü kazanmış ve o sırada akademik bir toplantıya katılmak için Tokyo’da. Sen ey kurye, elinde tutuşturulan iki nota şaşkın şaşkın bakıyorsun. Almanca bilip bilmediğini, bilmediğim için yazılanı o sırada anladın mı kestiremiyorum. Muhtemelen parayı tercih ederdin. Hiç tanımadığın adamın verdiği kağıt parçalarına bakıp, belki de içinden küfür bile ettin. Bilsen; halbuki koskoca Einstein az önce sana mutluluğun formülünü yazıp, verdi. Üstelik Nazım Hikmet “Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye Saman Sarısı şiirinde Abidin Dino’ya sormadan yıllar yıllar önce.
İşte Einstein’ın eline tutuşturduğu 2 mutluluk formülü:
* Başarı peşinde koşmak ve bununla beraber gelen sürekli huzursuzluğa karşın, sakin ve alçakgönüllü bir yaşantı daha fazla mutluluk getirecektir.
* Eğer istek varsa, bir yolu vardır.
“Aman yarabbim yine mi klişe laflar? Einstein’dan bile mi?” dediysen eğer, bir dur. Bastığın cümleleri klişe deyip geçme tanı, düşün arkasında yatan binlerce yıllık birikim ve tecrübe fırtınasını! Halbuki bilsen, klişeler de sen yaş alıp büyüdükçe, yıllanıp eskidikçe güzelleşirler. Öyle bir hak verirsin ki o klişelere, tutup kızgın demirlerle yüreğine dövmesini yaptırmak istersin. Neyse onu, bunu bırak. Sen yıllar sonra kalk, kuryenin yeğeni efendi bu notları bir müzayedede sat. Daha dünkü gazetelerde vardı. Hem de 1 milyon 560 bin dolara. Bak şu uyanık yeğenine, senin güzelim mutluluk formüllerini nasıl da nakit paraya çevirdi. (Belki de kurye mutluluğun birinci, yeğeni de ikinci maddesini kendine şiar edindi, bilemem. Formüller de göreceli).
İşte şaşmalara doyamıyorum bu yaşamakta olduğumuz tesadüflerle dolu tesadüfi hayata. 1922’de Japonya’da bir kurye olmak hiç de fena değilmiş hani. O gün sıradaki kurye sen olmasaydın, o notları Einstein’dan sen almayacaktın. Veya baban o gün bir bahane uydurup arkadaşlarının evine gitmeseydi, annenle tanışmayacak ve sen doğmayacaktın. Sliding Doors filminde Gwyneth Paltrow metroyu kıl payı kaçırıp bir sonrakine binmese hayatı bambaşka sulara akmayacaktı. Evet şaşıyorum bu kadar tesadüflere bağlı hayatlarımıza. Ama bazen de ürküyorum, bir o kadar da pamuk ipliğine bağlı olmamıza.
Einstein’dan başka özlü sözler (BBC Türkçe derlemiş)
* Merak var olmanın birinci şartı.
* Problemlerimizi o problemleri ortaya çıkardığımız düşünce şekliyle çözemeyiz.
* Zekanın asıl göstergesi bilgi değil, hayal gücüdür.
* Henüz doğanın bize sunduğunun 1000’de birini bilmiyoruz.
* Tatlı bir kızla iseniz bir saat bir saniye gibi gelir. Ancak eğer kızgın bir cismin üzerinde oturursanız bir saniye bir saat gibi gelecektir. İşte bu göreceliktir.
Paylaş