Paylaş
Ve fakat yazık değil mi erkeklerine? 1 kumru, 1 boyoz, 1 domat kadar bile mi olamadılar? Gündeme gelme konusunda çitlenecek tek bir dirhem çiğdemle dahi nasıl yarışamadılar? Halbuki yüzlerine söylenecek ne çok söz var. Arkalarından yapılacak dedikoduysa gırla. Genellemeleri hiç sevmem, senin tanıdığın İzmirli erkekler nasıldır bilemem. Benim tanıdıklarım işte şöyle:
Babam mesela.
Höt zöt’lerle bizi büyütmedi. Babalığın o natürel sanılan, tir tir titreten korku aromasını saç köklerimize kadar biz çocuklarına içirmedi. Ne ayağımızdan iple bağladı bizi, ne de uçsuz bucaksız çayırlarda pusulasız bıraktı. Biz uyurken çekmecelerimizde suç aletleri aramadı. Komşunun çocuğuyla yarıştırıp, hırs pompalamadı. Ama en önemlisi tek kızını, üç oğlundan asla ayırmadı. Kız çocuklarını ezip, bükmedikçe, kafeslere tıkıştırmadıkça babalar, inan güzelleşecek gelecekteki bütün dünyalar. Bizim gençliğimizde İzmirli babalar sayesinde özgüven sahibi oldu bütün kızlar. En tombalağımıza bile en mini şort işte bu yüzden çok yakıştı.
Bu arada babam da pek çok İzmirli baba gibi, başka memleketlerde doğmuş, büyümüş, okumuş çooook sonra gelip İzmir’e yerleşmiş, soy ağacında İzmir’le zerre kan bağı olmayan bir İzmirliydi. (İzmirli olmak New Yorklu olmak gibidir canımın içi. Kan bağı değil, belli bir ruh haline sahip olmayı gerektirir.)
Abim ya da kardeşim mesela.
Güldürür eğlendirir seni. Gitar çalar gençlik yıllarında kumsalda. Taklitler yapar iki ders arasında. Kızlar hemen toplanır etrafında. Kızların ilgisini çekmek için her türlü numara, atraksiyon vardır çantasında. Hep nazik ve saygılı davranır kadınlara. Kıskançlık denen o kendinden karanlık suları alıp, serpiştirip bulamaz ruhuna. Dertleri, tasaları büyütmeyi sevmez kafasında. Hayatın getirdiklerini geldiği gibi karşılayıp, yollamayı iyi becerir dünyasında. Bir de çalışkandır. Sabahtan akşama Kordon’un cıvıl cıvıl olduğuna bakma. Baktığında bütün İzmirlileri miras yedi sanırsın. Ve fakat fena yanılırsın. Bunlar hem Kordon’u doldurur, hem her türlü eğlence yerinde halayın başını çeker, kaşla göz arasında da bin bir türlü işi halleder.
Oğlum mesela.
Daha 3 – 4 yaşındayken, sabahın en ala köründe, en çirkin, en çapaklı ve pasaklı ve en cadı olduğun bir saatte “Anne” der gözünü açar açmaz. “Ne kadar güzelsin. Aynı prensesler gibisin.”
Seni her halinle koşulsuz sever.
Daha ne söyleyeyim. İzmirli olsun ya da olmasın. Al onu ye.
Paylaş