Foça

ALIP bazen bu hayatın üzerine tarçın serpmek istersin. Sonra da onu tek lokmada cumburlop yemek. Halbuki tarçına bile gerek yok. Düşün, hayat öyle kendinden iştah açıcı. Böyle yemelere doyamadığım benim güzel kışlığım, pat diye yazlığa dönüştü. Hokus ve de pokus. Ben bir santimetre yol gitmeden. Mevsimler bana misafirliğe geldi.

Haberin Devamı

Kışlığım Foça. Yazlığım da. Hatta baharlığım, sonbaharlığım, röptoşambır ve yorganım da. En azından bu yıl öyleydi. Sonbahar öyle güzeldi ki Foça’da ey sararmış yaprak sevdalısı romantik okur. Görseydin, son kuruşuna kadar paranı fotokopiciye verip, binlerce sayfa çektirirdin. Teksir kağıdının değil, Foça’nın.
Bütün yazlıkçılar kapılarına kilit vurup gitmişken, denizler ve iskeleler sana kalmışken, sokaklar senin ön bahçenken, gün doğumları gün batımları Venezuella’yla Brezilya güzeli gibi birbirleriyle çatır çatır yarışırken, sen halden tazecik balığını aldın. Pişirip, afiyetle yedin. Ve bulutlar tependen geçerken onlara gülümsedin.

BİSİKLETLE 15 DAKİKA
Bak mesela Eski Foça’nın bir ucundan bir ucuna bisikletle 10-15 dakikada gidersin. Sonra aklına geliverir. ‘Aaa’ dersin ‘benim ehliyetimle Cem’in nüfus cüzdanı kayıp! Dur akıllı bıdık, neler lazımmış bir sorayım da yeniden çıkarmak için başvurayım.’ Bisikletini park edersin. Sorduktan 1 saat sonra, tüm evrakları toplamış ve başvuruları yapmış bir İstanbulzede olarak kahvede şaşkın şaşkın denize nazır çayını içersin. Ve dersin ki kendi kendine ‘saat daha sabahın 10.30’u. Acaba gidip, pasaportumun üzerine yaldızlar mı işletsem? Üstüne bir de check-up yaptırıp, sonucunun kenarlarına nakışlar mı ekletsem?’ Neticede insansın, çabucak şımarırsın.

Haberin Devamı

Foça


Vuracaklar vuracaklar beni. Alıp onları düğünlere götüreyim de göbekler attırayım. Oyalansınlar. Bu yazıyı okumasınlar. Foça sevdalısı arkadaşlarım. Zannediyorlar ki, ben Foça’yı yazarsam kitleler akın akın gelip yerleşecek. Halbuki bu yalan dünyada şu satırları annemin okuduğundan bile şüpheliyim. Bir tek sen hariç tabii. Neyse derken kış geldi. Cem’le çok da üşüdük bak. Aman nasılsa yazlık yer diye önlemimizi doğru dürüst pencerelere germedik. Bir kar yağdı, 15 yılda bir gelen. 4 gün boyunca erimeyen. Ve fakat lapa lapa karın, Ege’nin deniziyle öpüşmesini görmeliydin. Ah nasıl yakıştılar birbirlerine. Resmen birbirlerini ılıştırdılar. Baharı hiç anlatmayacağım sana. İnan, gücüm yetmez. Aç Vivaldi’den 4 Mevsim’i dinle. Ya da Rüzgar Gibi Geçti’yi izle. Onun gibi bir şey işte.

Haberin Devamı

SONRA YAZ GELDİ
Mevsimlerin en hovardası, en tatlı cır cır böceği. Bazen öldürseler, üzerine değil tarçın, ballar- kaymaklar sürseler tek bir lokma bile yiyemezsin ya bu hayattan. Canın çekmez. Maalesef çok geç, iştahın dağlara kaçmıştır. Hem de bu en güzelim yazda. Şişelerini arabanın camlarından fırlatırlar kafana kafana. Yaşadığın yere vur-kaç tatile gelenler. Torbalarını, artıklarını sen bir çöplükmüşsün gibi kucağına bırakırlar. Pazartesi sabahı olduğunda sahiller, denizler ve sokakların saçı başı yolunmuştur. Kıyafetleri hırpalanıp parçalanmış, gözleri morartılmıştır. Şişeydi, torbaydı, çöptü püsürdü hala buralarda mıyız memleketçe? En kuzeyden en güneye yaz geldiğinde bütün sahillerimizde? Halbuki iştahımızı kaçırabilecek ve halletmemiz gereken çok daha mühim şeyler varken tek tek sayamayacağım bu ölümlü gündemimizde. Bari şu plastik torbalar dolanmasaydı ayaklarımız ve ellerimize.
Yine de ‘Çengili Çalgılı, 1. Foça’da Yaşama Yıldönümü Kutlamaları’ma hoşgeldin! Ne kadar da naziksin.
Ve ben. Her şeye rağmen iyi ki de tombalamdan bu kez Foça’yı çekmişim.

Yazarın Tüm Yazıları