Ey hayat, maymun ettin bizi

“Ay yok artık! Bu ne ya?” diye isyan ederiz ya bazen. Hayatın bize servis ettiği (filmlerde bile uydurulamayacak) hikayeler karşısında.

Haberin Devamı

 

Üstelik, “Artık beni hiçbir şey şaşırtamaz bu hayatta!” ukalalığımızın tavan yapmış olduğu bir sırada.
Hayatın bizi şaşırtma kapasitesi o kadar sınırsız ki, 3 yaşındaki çocuğun annesine, “Seni buradan taaaa Ay’a kadar seviyorum” dediği kadar...
En az...
Al Adnan Oktar’ı mesela. Ver sosyologlara ve antropologlara, çocukluğundan alıp getir 2010’lara... Nerelere koyar, hangi filmlere sığdırırsın?
Gerçekten ilk kez bir belgeselde (diyelim Hindistan’da geçen) karşına çıksa ve izlesen adamın bütün hayatını, inanır mısın?
Hani eski bir Temel fıkrası var. Temel kitap yazmış da Dursun’unki gibi satmamış. Sormuş Dursun’a benim kitabım niye seninki gibi satmıyor usta diye. Dursun da demiş ki; oğlum kitabının içinde merak, asalet, şehvet, din gibi unsurlar olmalı ki, satabilesin. Velhasıl finalde, Temel’in yazdığı kitabın adı, “Allah Allah Kontes’i kim öptü?” olmuş.
Bana da şu ağırbaşlı köşe ortamında fıkra anlattırdın ya, pes... Ama Adnan Oktar’ın hikayesini başka nasıl özetleyebilirsin?
Fıkrayken gülüp geçmiştin. Bak fıkra bile solda sıfır kaldı.
Şantaj, tehdit, taciz, tecavüz, dolandırıcılık, para, lüks hayat, ünlüler, beyinleri yıkanmış zengin çocuklar, memeleri patladı patlayacak büyüklükte her biri aynı tornadan çıkarılmış “kedicik” lakaplı kadınlar... Ve hepsinin sözde “din” temelinde ve bir “hoca” etrafında buluşması.
Şaka gibi... Hiç bir rasyonel akla sığmayacak kadar fantastik.
Ve bu fantastik film, yıllardır gözümüzün önünde bir yazlık sinemada oynar gibi bildiğin açık havada oynandı da oynandı. Yüz milyon bölüm. Bir Netflix dizisi bile bu kadar çetrefilli, bu kadar dolanbaçlı ve renkli olamazdı.
Dursun bile akıl edemezdi bu kadar unsuru bulup kitabına koymayı.
Hayat bir kez daha kurguyu yaladı yuttu.
Sana daha önceden de yazmıştım buradan, Osho’nun tarikatını anlatan “Wild Wild Country” adlı belgeseli ne olur izle diye. Şimdi tam da sırası. O zaman madem bilmiş bilmiş tavsiyelere başladım ve sen de hayatı normalize etmeye ve anlamaya çalışmaktan bıkıp usandın, al sana gider ayak daha fazlası;
En güzel deniz için koş Palamutbükü’ne,
En güzel yemek için uç Antakya ellerine,
En güzel orman yürüyüşü için git Artvin’e,
En güzel dizi için de, The Handmaid’s Tale’i izle.
Belki böylelikle birazcık efkar dağıtırsın.

Yazarın Tüm Yazıları