Paylaş
İNSAN suresi Kuran-ı Kerim’in Medine’de inen surelerinden biridir. Bu surede, insanın yaradılmasına kadar sonsuzca uzun bir zaman geçtiğine dikkat çekilmiştir. En sonunda insan, katkılarla zenginleştirilmiş bir hücreden yaratılmış, denenmek üzere işitir ve görür kılınmıştır. Kendisine doğru yol gösterilmiştir, ister şükretsin ister nankör olsun, kendi iradesine bırakılmıştır.
İnsanın yaradılışı sadece İnsan isimli surede değil, bütün diğer surelerde de değişik yönleri ile anlatılmıştır. En önemlisi insanın yaradılacağının daha önce yaradılmış meleklere haber verilişidir. Burada meleklerden kasıt acaba insandan önce yaradılmış bütün diğer yaratıklar olabilir mi, diye düşünmüşümdür. Melekler bu duruma akıl erdirememişler ve sormuşlardır yaradıcıya, kendileri her türlü hizmeti görüp dururken insana ne gerek vardır diye. Hele bu varlık yeryüzünde kargaşa çıkarabilecekse! Yaradan’ın cevabı, “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” şeklindedir. İnsan yaradılınca meleklere gösterilmiş, onu kabul edip secde etmeleri istenmiştir. Bunun üzerine hepsi kabul edip secde etmiştir.
ŞEYTAN KABUL ETMİYOR
Meleklerden bir bölümü vardır ki bunlar şeytan diye adlandırılmıştır, şeytan kendisinin insandan üstün olduğunu ileri sürerek ona secde etmeyi kabul etmemiştir. Eğer Yaradan kendisine izin verirse insanın nasıl kötülüklere saplanacağını ispat edeceğini ileri sürmüştür. Yaradan insana güvendiği için şeytana izin vermiştir, şeytan insan yaşadıkça yaşayacak, insanın peşini bırakmayacaktır. Bunun yanı sıra insana kendi cinsinden yol göstericilerle yardım edilmiş, şeytanın kötülüğe meylettirmesine karşılık doğruyu ve iyiyi gösteren peygamberler gönderilmiştir. Peygamberlerin yolunu seçenlere cennet, şeytanın yolunu seçenlere cehennem hazırlandığı son derece etkileyici ayetlerle bildirilmiştir.
SECDE EDENLER İNSANA EMANET
İnsandan önce yaradılmış bütün varlıklar, düşünmeye ve aracıya gerek duymadan doğrudan yaradıcılarını bilirler, yaradılışlarındaki yasaya itaat ederler. Yaradıcı, göklere, yere ve dağlara emaneti sunduğunu fakat onların bunu yüklenmekten kaçındıklarını, korktuklarını bildirmiştir. İnsan ise onu yüklenmiştir. ‘Emanet’ kelimesi tefsirlerde çok üzerinde durulmuş bir kelimedir. En çok üzerinde birleşilmiş olan, insana verilmiş olan akıl ve irade yoluyla muhakeme edip karar verebilme yeteneğidir. İnsan bu kabiliyeti ile şeytanca sapma ve azgın arzularına direnç gösterebilir, eğilim ve ihtiraslarına karşı koyabileceği gibi, bunun tam aksine de davranabilir. İnsanın kalbi selim sahibi olması da mümkündür, kalbi mühürlenmiş bir aldırmaz olması da. İnsan, bu farklı yönelişlerine, zalim de olabileceğini bilmesine rağmen, emaneti yüklenmiştir.
İŞTE ALLAH’IN BİLDİĞİ FARKLILIK
İşte diğer yaratıkların bilmediği fakat Allah’ın bildiği farklılık bu olsa gerektir. Allah insanı yaradıp da ona secde edilmesini istediğinde melekler sormuştu ya, yeryüzünde kargaşa çıkarabilecek birini niçin yarattığını! Allah, ben sizin bilmediğinizi bilirim demişti! İşte onların bilmediği farklılık burada ortaya çıkıyor. Diğer varlıklar kendi kararlarıyla değil, içgüdüleriyle yaşıyorlar. Farklı karar vermekten korkuyorlar. İnsan ise her an kararlarını düzeltme imkân ve iradesine sahiptir, o emaneti bu sebeple yükleniyor. Bu sebeple Allah insana güveniyor. İnsan da kendine güveniyor. Bir ayette mealen şöyle bildiriliyor: “Biz insanları üstün ve onurlu kıldık, onu yarattığımızın pek çoğundan üstün tuttuk.”
ÇEVREYİ DE EMANET ALMIŞIZ
Bir emekli hekimimiz yazıyor ki, her yaz elime torba alır, sahilden atık toplarım. Beni görenler olur elbette, ancak atıklar hiçbir gün eksilmez. Bu yıl, ramazanın hürmetine olsa gerek, atıklar azaldı. Sahilde genellikle yerliler değil turistler var ve onlar çevreye karşı daha dikkatli. “Yerin yüzü” diye tabirimiz vardır. Yeryüzünün secde mahalli, gökyüzünün kubbe olduğu, namazın bu büyük caminin her karesinde kılınabileceğini ifade eder bu söz. Yeryüzünü kendi yüzümüz gibi abdestli tutmalıyız, yani tertemiz! Temizlik imandan değil mi?
Paylaş