‘‘Benim memurum işini bilir’’

Güncelleme Tarihi:

‘‘Benim memurum işini bilir’’
Oluşturulma Tarihi: Ekim 19, 1998 00:00

Yavuz GÖKMEN
Haberin Devamı

Adana Seyhan Oteli'nin bell boy'u, Hürriyet'i elime tutuşturduğunda asansöre binmek üzereydim. Sabahın erken saatindeki uçağa yetişecektim.

Canım bir gece önceki Galatasaray maçından dolayı sıkkındı. Bu yüzden önce maçın yorumlarını okumaya daldım.

Benim dışımdaki hemen tüm yorumcular, Galatasaray'ın başında sorumlu tutulması gereken bir teknik direktör olduğunu unutmuşa benziyorlardı. Ya da bu zatı hiç kaale almıyorlar ve hafiften aşağılıyorlardı. Çünkü hemen hiç kimse ondan söz bile etmiyordu.

Herkes kabahati futbolcularda buluyordu.

Geçenlerde Beşiktaş Teknik Direktörü John Benjamin Toschak'ın ‘‘Sonucun tek sorumlusu benim’’ demecini okuyunca, kendisinin de ona benzer bir şey yapması gerektiği sonucuna vararak, ‘‘Gençlerbirliği maçı mağlubiyetinin sorumlusu benim’’ diye bir demeç vermek zorunda kalan Galatasaray Teknik Direktörü bu kez aslına rücu etmişti.

‘‘Kabahat futbolcularındır’’ demecini vermişti.

Aslında ona yakışan demeç de buydu. Sahaya acayip bir takım çıkaran ve bu takımın fena halde aksadığını bir türlü göremeyen zat, ilk yarıda maçı rakibine hediye etmiş olmasına rağmen kabahati futbolcularda buluyordu.

Bu tipik bir az gelişmişlik mantalitesiydi.

* * *

Bu zata kızamadım; çünkü bizim kafa yapımız genelde budur.

Biz öncelikle sorumluluğu üzerimizden atmaya çalışırız. Bunun için denediğimiz en kolay yol da, suçu başkasının üzerine atmaktır.

Suçu üzerine attığınız başkası, mutlaka karşısında değersizlik duygularına kapıldığınız biridir. Onu bu yolla altetmeyi denersiniz.

Ne var ki sonuçta onu değil, kendi kendinizi yenersiniz.

Galatasaray Teknik Direktörü, bunların tipik örneğiydi. Ulusal takımda direkt oynayan Fatih Akyel'i ısrarla kenarda oturtuyor, Vedat İnceefe'yi oynatıyordu. Milli Takım'ın belkemiği Mert Korkmaz'ı satıyor, ağabeyini kaptan olduğu halde yedeğe düşürüyordu.

Hazır olmayan Tolunay Kafkas'ı harcamak istercesine sahaya sürüyor, takımı da, kendisini de bitiriyordu.

Bütün bunları ‘‘Ben daha iyiyim’’ demek için yapıyordu.

Ama sadece, diğeri karşısındaki eziklik duygularını sergiliyordu.

* * *

Sonra gözüm cumhuriyetin 75'inci yılı bütçesi haberlerine ilişti.

75. yıl bütçesi bir yatırım ve büyüme bütçesi değildi. Çağdaş uygarlık bütçesi hiç değildi. Bir borç ödeme ve cari harcama bütçesiydi.

Türkiye 75. yılda böyle bir bütçe yapıyorsa bunu düşünmek gerekirdi.

Memura yüzde 25 zam verilmişti. Geçen altı ayda verilen yüzde 20'ydi.

Peki bu, memuru dipsiz bir kuyuya itmek değil miydi?

Adı üstünde ‘‘devlet memuru’’nu mafyaya teslim etmek değil miydi?

‘‘Benim memurum işini bilir’’ demek değil miydi?

* * *

Bütçeyi mahvedecek, memuru perişan edecek, ülkeyi bitireceklerdi.

Sonra suçu Turgut Özal'ın üzerine yıkacaklardı.

Böylece Özal karşısındaki ezikliklerini yendiklerini sanacaklardı.

Kime yutturacaklardı?!



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!