Daha önce hiç de farkında olmadığımız, adını-sanını bilmediğimiz birisinin cenaze töreni, bizim için bir tanışma toplantısı oluveriyor.
Daha ilk selam yanıtsız:
"Merhaba..."
"!............"
*
Doğu’nun soğuk kışında, toprak damlı sınıftaki soba parlayınca, çocuklar yanmasın diye sobayı kucaklayıp dışarı taşıyan ve öğrencilerini kurtarıp kendisi yanarak ölen o öğretmen kızla böyle tanışmıştık.
O gün bu gündür ahbabız.
Ya da bir kahraman onbaşı Ali...
Vurulduğu gün, annesine yazdığı mektup vesilesiyle tanışmıştık.
O ölürken başlamıştı tanışıklığımız.
Kötü bir tanışmadır bu.
Yanıtsız kalır "merhaba"lar.
Selam-kelam boşuna...
*
Sabahtan beri televizyonlar-radyolar haber veriyorlar:
"Barış öldü..."
Çoğumuz yeni tanıyoruz.
Adını, soyadını öğreniyoruz. Yaptıklarını, işini gücünü, ailesini, sevdiği şeyleri, yapmak istediklerini. Diyelim ki ben Barış’ın çocuklar için, çevre için konserler verdiğini yeni yeni öğreniyorum.
Bir anda onu seviyorum.
Beğeniyorum.
Tanışıyoruz.
Ama o ölüyor...
*
Böyle bir dostlar grubumuz oluşur zamanla:
Ölülerden...
Ve yüreği bir mezarlığa dönüşür insanın.
Yok oluşla gelen ahbaplıklar, ölümle başlayan tanışıklık ve yanıtsız kalan daha ilk selamlar: