TİYATROLAR uyumaya en uygun yerlerdir, uyuyacak olana.
Işıklar söndü mü, iç sütünü, yap çişini, kapa gözlerini, rüya bile görür insan.
Diyelim ki rüyasında bir de bakar ki ‘bakan’ olmuş...
Emrinde koca devlet erki, makam arabası, önünde eskort, arkasında bölük bölük emir kulları.
Ne dese yerine getiriliyor, emiri demiri kesiyor.
Höt diyor, siniyor insanlar.
Rüyasında flaşlar patlıyor ve gazeteciler ona memleket meselelerini dahi soruyorlar.
O da memleket meseleleri üzerinde konuşuyor.
Her söylediği televizyonlarda yayınlanıyor, gazetelerin sayfalarında yer alıyor.
Onu önemsiyorlar...
Rüya bu.
*
Perde aralarında ışıklar yanınca uyanıyor, her yanını kaşıyor ve tek gözünü açarak yanındakine soruyor:
‘Nerdeyim?..’
‘Tiyatro...’ yanıtını alınca bir tek ortadaki ‘yat’ hecesini anlıyor ve ışıklar sönünce yanındakine söyleniyor:
‘Sen de yat, hadi iyi uykular...’
Rüyası başlıyor:
Bakan oluyor...
Koca Türk kültürü ondan soruluyor.
Tiyatrolar, operalar, sinemalar, yüce sanat, yüce sanatçılar iki dudağının arasından çıkan sözlerle dalgalanıyor.
Attığını atıyor, astığını asıyor.
Rüyasında görüyor ki; ne yapsa pısırık-sinmiş insanlar tarafından yerine getiriliyor.
İpe sapa gelmez sözler söylüyor.
Yer yerinden oynuyor.
*
Geçmişi ve geleceği yargılayan, insana insanı anlatan sahnedeki yüce sanatçılar, şimdi de tiyatroda uyuyan adama, ‘Bizim perdelerimiz siyasetin kirli örtüsü değil, git evinde uyu’ diyemiyorlar.
O da uyuyor...
Rüyası sürüyor:
Bakıyor ki; kültürü karıştırıyor, sanatı tartaklıyor, sanatçıyı pataklıyor, kırıyor, döküyor, dağıtıyor, ne yapsa gidiyor...