MECLİS Büromuzda çalışan arkadaşlarımı arayıp sordum dün:
"PKK’ya terör örgütü demeyen partinin milletvekilleri Meclis’e geldiler mi?.."
"Geldiler..."
"Ortalıkta dolaştılar mı?.."
"Dolaştılar..."
"Belki Meclis lokantasında yemek yiyip kuliste çay içtiler mi?.."
"İçtiler..."
"İnsanların yüzüne baktılar mı?.."
"Baktılar..."
O zaman işte o soru takıldı aklıma:
"Acaba hiç utanmadılar mı?.."
*
Doğrusunu isterseniz Türkiye’den beklenmeyen bir olgunluk gösterilmişti onlara:
Seçildiler, TBMM’ye girdiler, yeminleri alkışlandı, elleri sıkıldı, gidiş-gelişlerinde görevliler onlara selam durdular, biz hepimiz onları hiçbir ayrım ve fark gözetmeden kabul ettik.
PKK’nın siyasi uzantısı oldukları herkes tarafından bilinse de, Türkiye beklenmedik bir demokratik terbiye ile kucak açtı onlara.
Ama onlar...
"Bütünlüğü için şeref ve namusları üzerine ant içtikleri" devletin 15 askerini kalleşçe pusu kurarak öldüren bölücü terör örgütüne hálá "terör örgütü" demiyorlar.
*
İnsan sıkılır.
O kürsüden ettiği "birlik, bölünmezlik, barış ve sadakat" yemininden biraz olsun sıkılır.
Biraz olsun duyguları olan insan; her ay yüklü yolluk-ödenek çekini alıp cebe koymaktan... Edilmiş "namus-şeref" sözleri henüz duvarlarda yankılanan binadan içeri adım atmaktan utanır.
Yiğit adam ya TBMM çatısı altında "parlamenter" olmanın gereğini yapar, temsil ettiği ülkenin askerine ve bütünlüğüne sıkılan kurşunlara dürüstçe tepki gösterir...
Ya da o çatıyı terk eder...
Yiğit insan böyle yapar, ikisinden birisi.
Ülkenin "milletvekili" olmak, yemin etmek, maaşından-olanaklarından yararlanmak...
Ama o ülkeyi bölmek isteyen, askerini vuran terör örgütüne bir kez olsun "terör örgütü" dahi diyememek olmaz.