Bu sefer de dayak yiyen çocukları toplayıp İstanbul’a getirdiler, havaalanında her müdür beşer çocuğu birden kucağına aldı.
Çocuklar da gökten yağan oyuncaklarını kucaklarına aldıklarından, yürüyen birer oyuncak mağazası karşısında görenler şaşkındı:
‘Şu yürüyen şey ne?..’
‘Şefkat...’
‘Şu oyuncakların arasından kafası gözüken bıyıklı kel kim?..’
‘Şefkati uyanmış devlet memuru...’
Bayan Bakan ise kaç gündür hüzünlü dolanıyor.
O Malatya’ya gitti, çocuklar İstanbul’a geldi, yine denk getiremedi.
Sesinin ağlamaklı versiyonunu kullanarak ve burnunu çekerek ‘Onlar bizim çocuklarımız fırtt... Ne kadar severim bilemezsiniz fırtt... Gece uyku uyuyamam yavrularımın üstü örtük mü diye fırtt...’ dedi.
Bu hüzünlü tablo karşısında bizim medyanın hınzır muhabirleri yine de acımasızdır:
‘İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?..’
Ne alakası var?..
Zaten Bayan Bakan da benim gibi düşündü ki yanıtlıyor:
‘Ne alakası var, fırttt yani...’
*
Gazeteler kucağına birer çocuk almış Başbakan, bakan ve Bayan Bakan resimleri ile dolu.
İlk iftarı fakir gecekonduda açmak ya da kuş gribinden sonra tavuk yemek gibi bir şeydir bu. Kendi yeteneksizliklerini dahi toplumu kandırmak için kullanma yeteneği...
Nerde çocuk görseler üzerine atlayıp kucaklarına alıyorlar.
Bence bu günlerde bir sorununuz varsa ‘yurtta dövülmüş çocuk’ taklidi yapabilirsiniz.
Kendinizi bir bakanın, belki de Başbakan’ın kucağında bulabilirsiniz. Korumalar çikolata, şekerleme, oyuncak ne varsa yetiştirirken, medyaya dönük Başbakan soracaktır:
‘Adın ne bakayım minik sevimli yavru?..’
‘Osman...’
‘Mini mini babacığıma, neredensin de bakalım Başbakan amcacığına...’
O an son hızla derdinizi sıralamalısınız:
‘Ben emekli memur Osman... Üçün birinden emekli maaşı... Ev kirası... Yakıt parası... Yol gideri... Zam... Vergi...’
‘.......?’
Niye olmasın, bu bir tiyatro...
İçinde zerre kadar samimiyet ve sevgi olmayan bir tiyatro...