Paylaş
Ayağında takunya olan kara gözlü-kara kaşlı sevimli oğlan, başının üzerindeki boş simit tepsisinin kenarına ince parmaklarını tıngır tıngır vurarak bir türkü söylerdi:
‘‘Pencereden bir taş geldi
Ben sandım ki memoş geldi...’’
Nemrut Dağı'nın 2 bin 150 metre yüksekliğinde verilen Vivaldi konserini dinlerken, estrüman sesleri arasında kulağıma çalınan tepsi kenarı tırgırtısı belki ondandı...
Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, Antonio Vivaldi'nin ‘‘Dört Mevsim’’ini, Nemrut'un tepesinde seslendirdi, sıra sıra Nemrut tanrıları dinlediler...
Nemrut Dağı'nın tepesindeki tanrılar böyle bir konser hiç duymamışlardı...
*
O dağın eteklerinde Kahta, Adıyaman, Urfa, Güneydoğu'nun sarı ovaları uzayıp gider...
O ovalardaki taş kentlerde akşam oldu mu, kara gözlü, kara kaşlı oğlanlar, boş tepsilerin kenarına ince parmaklarını vura vura türkülerini söylerler:
‘‘Dağlar seni delik delik delerim...’’
Tanrılar kulak kabartır...
Tanrılar taştan oldukları için, büyük tanrı küçük tanrının kulağına eğilip ‘‘Şimdi uşak bir türkü...’’ diyemez, sadece dinlerler:
‘‘Suyum kesildi damaktan
Kör oldum ağlamaktan...’’
*
Tanrılar bu kez Vivaldi'yi dinlediler...
Büyük tanrı, küçük tanrının kulağına eğilebilse, diyecek:
‘‘Şimdi üçüncü kısma geçiyorlar...’’
Venedikli Vivaldi, 1700'lerin başında o ünlü konçertolarını yaparken, acaba o eserlerini Nemrut Dağı'ndaki tanrılara Türkler'in dinleteceğini aklına getirmiş midir?.. Ya da; Antalya Devlet Senfoni Orkestrası ve Şef Gürer Aykal yaptıkları şeyin GAP projesi kadar önemli, yararlı ve gerekli olduğunun farkındalar mı?..
Venedikli Vivaldi'den, Nemrut Dağı'nın tanrılarına, ‘‘Dört Mevsim’’i çalan orkestradan, tepsi kenarına ritim vuran küçük oğlanın ince parmaklarına kadar...
Biz inanılmazız...
Belki bir gün tanrılar, sarı ovalarda çalan Bach'ı dinleyecekler... Bu arada bir taş sokakta tepsinin kenarında ritim tutan çocuğun parmaklarına kulak verecek:
‘‘Seher vakti ağlama bülbül
Benim de senin gibi sevdalarım var...’’
Paylaş