Ortadoğulu...

GÖZLERİ dehşetle sağa-sola bakıyor.

Gözbebekleri irileşmiş, bakışları korkunun ifadesi dışında anlamsızlaşmış.

Ayaklarını bağlamışlar.

Televizyonlarımızın karşısında, karmaşık duygular içinde, gözlerimizi kaçırmak isteyerek, ama iyice bakarak sadece seyrediyoruz, iki gündür.

Ha Saddam Hüseyin, ha kurbanlık buzağı, fark etmez.

Onun kimliği açık:

Ortadoğulu...

*

Dizleri titriyor.

Son anları yaşadığını, birazdan canının daha çok yanacağını ve acılar çekerek öleceğini biliyor.

Sağa-sola bakıyor.

Gözleri korkudan irileştikçe irileşiyor.

Cellatları uygun pozisyona getirip canını almak için, onu itip kakıyorlar. O kaçıp kurtulmak istiyor.

İmkánsız...

Saddam ya da kurbanlık buzağı...

Fark etmiyor.

*

Her ikisinin de orada olmalarının arkasında uzun mu uzun, gizemli, insan mantığına çok da uymayan, ama ilgi çekici birer öykü var.

Hz. İbrahim oğlunu kesmek istemişti de bir koç mu inmişti gökten?.. Yoksa bir diktatör kendi halkını yok etmeye kalkmıştı da Amerikalılar mı kurtarıcı olarak gelmişlerdi havadan...

Yine fark etmiyor.

Her ikisi de sonuçta işte oradalar.

Gözleri korku dolu, şaşkınlar... Ve kurban isteyenler, onları günahlardan kurtulup aklanmanın birer adağı olarak öldürüyorlar.

Onların dizleri titriyor...

Ölmek istemiyorlar...

Çırpınıyorlar.

Ama çaresiz...

*

Ve bizler sürüden geri kalanlar seyrediyoruz; kimimiz bu sevap infazdan mutlu, kimimiz endişeli, kimimiz kızgın...

Ama çoğunluğumuz akılsız seyirci, olup-bitenlerden habersiz, algısız, zihinlerimiz buğulu...

Bizler sürünün geri kalanı...

Kimliğimiz tek:

Ortadoğulu...
Yazarın Tüm Yazıları