Uğruna sabahlara kadar ders çalıştıkları ve sonunda gözyaşları içinde aldıkları diplomalar, sanki birer "hüzün belgesi" gibi çekmecelerde duruyor.
Zaman zaman karşılaşıyoruz.
Zoraki gülücükler var yüzlerinde.
Konuşmaya başlayınca gözleri doluyor.
"Ne iş olsa yaparız" diyorlar.
Ben onların "iş" soruları yüzünden akşam sofralarından erken kalktıklarını, son lokmalarını bir kuytuda yuttuklarını, girdikleri çıkmaz içinde çırpınıp gizli gizli ağladıklarını bilirim.
*
İşte tam bu sırada haberi geldi:
"Başbakan’ın oğlu gemi aldı..."
Kamyonet alacak değil.
2 milyon 350 bin dolara (bu açıklanan rakamdır), bir yaşıtı ile gemi alabilir Başbakan’ın oğlu.
Bizler de sorabiliriz:
"Nereden kazandı bu parayı Başbakan’ın oğlu?.."
Tanıdığımızdan bu yana devamlı devletten maaş alan, parası olmadığı için ormana gecekondu yapan babası vermişse...
Nereden?..
*
Ama bizler sormadan Başbakan sorabiliyor:
"İş takibi mi yapsalardı?.."
Hah işte, öbür çocuklar onu da yapamazlar.
Peki, başka iş yok mu?..
Ya armatör olacak, ya da iş takibi yapacak, öyle mi?..
Peki öbür çocukların değil gemi, kendi kazandıkları aylıklarıyla ayaklarına bir çift ayakkabı alma hakları var mı?..
Annelerine bir demet kır papatyası alıp "ilk kazancım anne..." deme hakları?..
Babalarına bir çift terlik... Ki kapının hemen arkasında sarılıp mutluluktan ağlaşsınlar baba-çocuk...
O annelerin, o babaların mutlu olma hakkı olamaz mı?..
Ama çocuklar işsiz.
Son yıllarda yabancı sermayenin gelip götürdüğü servet, daha çok büyüyen holdingler, toplumun sömürülmesine dayalı tüketim ekonomisi, zenginleşen yandaşlar...