Devlet, aydınlar, medya, irili ufaklı bizler "Nevruz"u bayram yapmak, barış ve sevgiye dönüştürmek için çırpındık.
Genelkurmay afiş bastırdı, Başbakan yumurta tokuşturdu, uyuyan adam Atilla Koç dahi havadayken uyuma tehlikesini göze alıp ateşin üzerinden atladı.
Ama kimi Kürt göstericilere baktık dün; illa bir katili, bu ülkeyi kana bulamış, on binlerce yuvayı söndürmüş bir eli kanlı eşkıyayı başlarına taç yapmak istiyorlar.
Ellerinde onun fotoğrafları, dillerinde onun adı.
Apo’nun mesajlarını okudular meydanlarda.
Bu haksızlık.
*
Dünyanın en büyük Kürt kentidir İstanbul.
İstanbul’un, Ankara’nın en görkemli binalarının sahibidir Kürt kökenli işadamları.
Her zaman kabinelerin dörtte biri Kürt bakanlardan oluştu.
Bir tek gün olsun başaran ve yürüyen işadamlarına, akademisyenlere, devlet memurlarına, politikacılara, aydınlara, sanatçılara "Kürt müsün?" diye sorulmadı...
Üniversiteler, siyaset, devlet kadroları, ekranlar onlarla doludur.
Daha ne istersiniz?
*
Bu haksızlık...
Bence istediği kendi kimliği değil, Apo denilen katili başına taç yapmak istiyor.
İstediği kültürü de değil... İstediği bölünmek, parçalanmak, kavga ve kan...
Derdi; bölgenin geri kalmışlığı ya da derdi ekonomik zorluklar da değil... Çünkü asırlardır bölgeyi sömüren ağalık, tarikat, şıhlık düzenine kızmıyor... Ona bölgenin tek demokrasisini sunmuş Atatürk’e ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne kızıyor.
*
Aynı zamanda akılsız...
Diyelim ki daha dün; Avrupa’nın elli ırkını bir araya getiren AB’nin ellinci yılının nasıl olup da kutlandığını... Ama aynı gün; Irak’ta mezheplerin birbirlerinin boğazlarını niye kestiklerini göremiyor...
Hálá bölünme, kin, nefret, savaş ve kan istiyor...