SUÇLULARIN azgın naraları ile masumların acı çığlıkları birbirine karışıyor.
Eşkıyaya terk edilmiş bir kasaba gibi Türkiye.
Ulus olarak sığınabileceğimiz hukukun, o tek yüce mahkemenin kapısının önündeyiz.
(......)
"Hukuku geri istemek önce hukukçuların işidir" yazım üzerine Yargıtay Birinci Başkanvekili Osman Şirin aradı.
Öncelikle "İsyan" yazımın haklı olduğunu, hukukçuların asla tepkisiz kalmamaları gerektiğini söyledi.
Duyarlı yargıcın sesinde hüzün hissettim.
Bana "hukukun avuca alınmak istendiğini", ama hukukun kimsenin avucuna girmeyeceğini anlattı.
Suçluların iyice azıtıp, bir kadın hakimi bile mahkeme koridorunda dövmeleri karşısında (benim yazımda ileri sürdüğümün tersine) sessiz kalmadıklarını belirtip, o gün yaptıkları açıklamayı bana gönderdi.
Açıklama; hukukun nasıl olup da yok edildiğini anlatan çok önemli bir belge.
Yargının ulusal bütçeden aldığı payın yüzde birlerin bile üzerine çıkartılmayışından, yasaların baş döndürücü hızla değiştirilmesinin (özellikle ceza yasalarında) yarattığı çıkmazlara kadar...
Açıklamanın son bölümü şöyle:
"....Alışılmışın dışında bu serzeniş yöntemini seçişimizin, bu güne dek sergilenen alışılmış anlatım biçimleriyle sonuca varamamak, kendini anlatamamak, farklı, etkili ve yeterli yeni açılımlar yaratamamaktan doğduğunu, artık Yargı Erki’nin alışılanın dışına çıkmaktan başka çaresi kalmadığının iyi okunmasında zaruret bulunduğunu, altını çizerek Kamu’nun takdir ve değerlendirmesine sunuyoruz...."
*
Evet "alışılmış anlatımlar" sonuç vermiyor ve bizler sebep ne olursa olsun "hukuksuz" yaşayamayız.
Suçsuz-masum insanların; kentlerini, sokaklarını, hatta evlerini eşkıyaya terk ederek kaçacak hiçbir yerleri yok.
Hele hele kimi devlet adamları, kimi siyasetçiler, kimi bürokratlar, kimi yerel yöneticiler, kimi güvenlik görevlileri de eşkıyalaşmışsa...
Kime sığınabiliriz?..
"Hukuku geri alın" diye yüce kimliklerine, dürüstlüklerine ve şereflerine güvendiğimiz yargıçlarımızdan, savcılarımızdan başka kimimiz var?..