İSTANBUL’un açık bir alanı daha açık artırmaya çıkartılıp da Arap prensine satılınca medyadan sevinç çığlıkları yükseldi.
Gazeteler, televizyonlar, radyolar, dergiler...
Sanki iyi bir şey oldu.
Peki siz İstanbul’un trafik sıkışıklığından yakınmayan bir tek gazete, televizyon, dergi, radyo duydunuz mu?
(.......)
"Sebep-sonuç" ilişkisini elbette en iyi insanlar kurarlar.
Elektrik fişine parmağımızı soktuğumuzda bizi elektriğin çarpacağını biliriz.
Sonra kuşlar gelir.
Asla çişlerini yuvalarına yapmazlar.
Yaptıkları zaman yuvada kendilerine yer kalmayacağını ve orada yaşayamayacaklarını bilirler.
*
İnsanoğlu kimi zaman kuş kadar olamaz.
Ben İstanbul’un yaşanmaz bir hal aldığını yazınca, o kuş köşesinden bana olmadık hakaretler sıraladı.
Demek ki o kirlilik içinde yaşamaktan mutlu.
Ve rahatsız olmuyor.
Nitekim tüm medya "Dubaili Arap prensten İstanbul’a burgulu kule" diye sevinçten havalara uçuyor.
Benim aklım almıyor.
Yeryüzünün en güzel kentine, dünyanın en ünlü siluetini taşıyan şehrine Dubai burgulu kulesini monte etmek nasıl olabilir?
Nasıl kıyılır İstanbul’a?..
Bunu kim yapar?..
Nasıl izin verilir?..
*
"Sebep-sonuç" ilişkisini en iyi kurmak insana özgüdür.
İstanbul bu kadar aracı taşıyamıyorsa ve trafik artık yürümüyorsa, insanlar işlerine gidemiyorlarsa, gece yarılarına kadar evlerine dönemiyorlarsa, bu bir sonuçtur.
Sebep ise; yerleşim yoğunluğu.
Hem kargaşanın ortasına yeni kuleler dikmek, hem trafik sorunundan yakınmak ne?
Akıl yokluğu...
İnsanoğlu "sebep-sonuç" ilintisini en iyi bildiği için girişteki portmantoya işemez.