Paylaş
Genelde biz bina ile zinanın çoğalması ile kıyametin kopacağına inanmıştık...
Özellikle demirsiz-çimentosuz binaların çoğalması ülkenin bir kısmında olsun kıyameti getirdi...
Geri kalıyordu zina...
Çoğalan yüksek yüksek binaları görmek olası da, zinanın çoğalıp-çoğalmadığını nasıl bileceksiniz?..
Belki de ulus olarak anahtar deliğine olan düşkünlüğümüz ve kimin kiminle ne haltlar karıştırdığına olan aşırı ilgimiz, aslında kıyameti gözleme niyetine...
Hani kıyamet kopuyor mu, kopmuyor mu?..
*
Doğrusunu isterseniz dijital kıyamet hiç aklımıza gelmemişti... Ancak medya aylar önceden haber verdi:
‘‘Dijital kıyamet kopuyor...’’
Normal kıyamette ‘‘tekbir’’ getirilir de, bunda ne yapılır?
Bizim medya ‘‘Tedbir’’ dedi... Ve gazeteler-televizyonlar tedbir olarak eve ne kadar damacana su, ne kadar patates, ne kadar bulgur ve mum alınacağının listelerini yayınladılar...
Herkes dehşet içinde dijital kıyameti bekledi:
‘‘Yer sallanacak, her şey yıkılacak mı?..’’
‘‘Hayır, damacana suya bir şey oluyor...’’
Ben hiç böyle damacana su ile sınırlı kıyamet duymadım...
Olsun...
Her ne kadar ‘‘dijital kıyamet’’in ‘‘dijital’’ kısmı bizde kıyamete yetecek kadar yoksa da, mademki ileri Batı ülkelerinde kıyamet kopacak ve biz Batılılaşmaya kararlıyız...
*
Biliyorsunuz; o gece Başbakan Ecevit bile Başbakanlık Kriz Merkezi'ne giderek baktı:
Kıyamet koptu mu, kopmadı mı...
Nereye, nasıl baktı bilemeyiz...
Zaten kamu yönetimine bilgisayar kullanımı henüz girmediği için, bir kıyamet bile koparamadılar...
*
Dijital değilse bile sosyal kıyametlere gelince:
2000'lerin ilk haberleri, ülkemizin ve toplumun hálá yeni asra girmediğini-giremeyeceğini gösteriyor:
Yeni asrın ilk hırsızlıkları patladı... Siyasetçiler ilk yalanlarını söylediler... İlk zamlar geldi... İlk rüşvet alındı... İlk cinayet işlendi, ilk işkence yapıldı... İlk soygun gerçekleşti... İlk otobüs uçtu...
Martılar öldü... Çocuklar dondu...
İyi ki kıyamet kopmadı...
Paylaş