Nur içinde yatsın sevgili ustam, ilk Yazı İşleri Müdürüm Ahmet Nadir, İstanbul’a yerleştikten sonra dostlarını yitirmenin ve yalnız kalmanın acısıyla mektubunda yazmıştı:
‘Gönlüm kapı zilinin sesini özler
Ben de kendi kapımın zilini çalarım
Komşular kimi kimsesi yok demesinler...’
*
Kapının önüne geldiğinizde zili mi çalacaksınız, yoksa anahtarla mı açacaksınız kapıyı?
Kapının arkasında zil sesini bekleyen kimse yoksa...
Ya da varsa; kapının arkasına yaklaşan bir terliğin sesini duyuyorsanız...
Sevgili meslektaşım Emel Aygören Şen’in ‘Zil sesi’ mesajını almasaydım, ustamın ne demek istediğini ve ‘Zil sesi’nin önemini hiç düşünmeyecektim.
Dün ilk kez bizim kapının önünde durup zile baktım.
Hiç böyle bakmamıştım.
Bastım:
‘Dınnn...’
Bu, kapının arkasındaysanız ‘Arayan-soran-geleniniz var, yalnız değilsiniz’in sesidir ‘Dınnn...’ şeklinde.
Eğer kapının önündeyseniz ‘Bekleyeniniz var’ demek:
‘Dınnn...’
*
Bakıp bakıp bir gün elbette kapımızın zilinin artık çalmayacağını düşündüm.
Neyse ki ustam öğretti; zilimi kendim çalıp çalıp içeri kaçarım ve belki de seslenirim:
‘Kim o...’
Ya da...
Kapı zili çaldığında arkasında ben yoksam?..
Orasını söylemedi ama artık nasıl oluyor, biliyordur ustam.
*
Bugün bayram.
Kapı zilleri bugün daha anlamlılar.
Her zil sesi, yani ahbaplar, arkadaşlar, dostlar, akrabalar, komşular, çocuklar...
Her zil sesi vefa demek, özlem demek, hasret demek, sevgi demek.