"At" bal yapamaz, "arı"ya binilemez. Ama ikisinin birleşmesinden doğacak "verimlilik" büyük olacak diyorlar.
Sol’da birleşme olmuyor.
Çünkü "güvercin"in yok olmasından korkuyormuş arkadaşlar.
Baykal ona yer buldu:
"Güvercini yaşatmak istiyorsanız, getirin onu altı okun arasına koyalım, olsun-bitsin."
*
Pazar günleri bu köşe, dünyayı paylaştığımız hayvanların ve doğanındır.
Bunu yapamadığım zaman, uzaklarda sokağa atılmış bir kedi yavrusunun hakkını yediğimi, onun bir çöp bidonunun arkasına sinip bana sitem ettiğini düşünürüm.
Haftanın bir günü olsun onları savunacak bir yazı yazılmamışsa, yavruları elinden alınmış, mutsuz, ağlayarak bebeklerini arayan bir anne köpeğin gözleri gözlerimin önüne gelir, canım sıkılır.
İki haftadır büyük siyasi gelişmeler, mitingler, muhtıralar ortamında, iki çocuğundan birisini tercih etmesi istenen anne gibi çaresizim.
*
Neyse ki geçen hafta bu köşedeki "Deve kesilmekten kurtuldu" sayılır, bu hafta "at" ile "arı" birleşti, "güvercin"e yer arıyoruz.
Pekiiii...
Niçin siyasi partilerin amblemlerinde hayvanlar var?
Çünkü; onların saflığını, temizliğini, dürüstlüğünü hiçbir şeyde bulamadılar.
Diyelim ki amblemlerine parti büyüklerinin kafasını koysalardı...
Olmazdı.
Onlar hayvanlar kadar "sevgi" taşımıyorlar.
Hayvanlar kadar "güvenilir" değiller.
Diyelim ki bakıyorsunuz; parti başkanının kafası gözüküyor...
Ne alakası var?..
*
Aslında doğa ve hayvanlar bize yol da gösterirler.
Dün Manisa’da, Çanakkale’de, Marmaris’te oluşturulan, her rengin yer aldığı "çiçek tarlaları" kadar "uyanışı" başka ne anlatabilirdi?
Ya da "Yuvayı yapan dişi kuşların" şimdi ulusu ulus yapma azimlerini nasıl göremezsiniz?..
İyi bakın; ormanın niye orman olduğuna, nehirlerin niye denize aktığına, özgürlüğün adına niye "kuş gibi" denildiğine, aslanın saygınlığına, koyunların sürülüğüne...